Gazze’den dünyanın dört bir yanına yansıyan korkunç açlık sahneleri, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerini hatırlatmaktadır. Avrupa ve Kuzey Amerika’nın emperyalist güçlerinin desteğiyle İsrail’in Filistinlilere yaptığı soykırım, Nazilerin Avrupalı Yahudilere yönelik “nihai çözüm”üyle, yani Holokost ile karşılaştırılabilecek bir insanlık suçudur.
Aranan bir savaş suçlusu olan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, tüm büyük güçlerin kendisine yönelik tutuklama kararını uygulamayı reddetmesi nedeniyle Filistinlilerin imhasını serbestçe yönetmektedir. Netanyahu, barbarlığını meşrulaştırmak için başvurduğu yalanlar konusunda Nazi propaganda şefi Josef Goebbels ile boy ölçüşmektedir. Bu hafta, Gazze Şeridi’nde her gün açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle çok sayıda kişinin öldüğü haberleri gelirken, Netanyahu Gazze’de “açlık olmadığını” ilan etti. Siyonist rejim, beş aydır Gazze’ye gelen yardımları acımasızca engelliyor olmasına rağmen, hükümet yetkilileri, gıda kıtlığının Hamas’ın yardım malzemelerini “çalması” veya BM’nin bunları teslim edememesi nedeniyle olduğunu ciddi ciddi öne sürebiliyor. Gazze Sağlık Bakanlığı’nın son rakamlarına göre, 83’ü çocuk olmak üzere 150’den fazla kişi açlıktan öldü.
Siyonist rejimin soykırım niyeti, Gazze’ye yönelik saldırısının başlangıcından beri açıkça ortadadır. Bu saldırı resmi olarak 60.000’den fazla cana mal olmuşken, gerçek ölü sayısı bunun kat kat fazlasıdır. 2023 Ekim ayında İsrail’in bombardımanının ikinci gününde, dönemin Savunma Bakanı Yoav Gallant, “Gazze Şeridi’ni tamamen kuşatma emri verdim. Elektrik, gıda, yakıt olmayacak, her şey kapatılacak... Biz insansı hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz,” diye ilan etmişti. Gallant da Netanyahu gibi bir yıldan fazla süredir hakkında tutuklama emri bulunan bir savaş suçlusudur.
Siyonist katiller, neredeyse iki yıldır, Filistinlileri ayrım gözetmeksizin katletmek için, başta Washington ve Berlin olmak üzere emperyalist devletlerden kesintisiz olarak en güçlü silahları temin ediyorlar. ABD, Almanya, Britanya, Fransa, Kanada ve diğer ülkelerin hükümetleri, soykırıma karşı çıkanları acımasızca cadı avına tabi tutarak “antisemit” olmakla suçluyor, faaliyetlerini suç sayıyor ve polis şiddetiyle onları sindirmeye çalışıyor.
Filistinlilerin katledilmesine karşı dünya çapında milyarlarca insanın duyduğu tiksinti karşısında, bazı emperyalist güçler son zamanlarda suç mahallinden uzaklaşmaya çalışmak zorunda kaldılar. Ellerindeki kanı yıkamak için çaresizce çabalayan Britanya Başbakanı Keir Starmer, Kanada Başbakanı Mark Carney ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Eylül ayında Filistin devletini tanıma niyetlerini açıkladılar.
Hiç kimse bu aşağılık ikiyüzlülerin oyununa kanmamalıdır. Onlar, bir yandan katledilmesine yardım ettikleri masum siviller için timsah gözyaşları dökerken, diğer yandan İsrail’e silah sevkiyatına devam ediyorlar. Onların açıklamalarının samimiyetsizliği, geçen hafta 28 ülke tarafından imzalanan ve Gazze’ye acil ve engelsiz yardım sağlanması çağrısında bulunan bildiride özetleniyor. Bu bildiride, bölgede “barış” sağlamak için yorulmak bilmez çabalar gösterdiğini söyledikleri faşist ABD Başkanı Donald Trump’ı öven bir paragraf da yer alıyor. Bu yılın başlarında Trump, Amerikan emperyalizminin ve vekili İsrail’in Gazze politikasını açıkça dile getirmiştir: Filistinlileri zorla sürgün etmek veya imha etmek ve bu bölgede “Ortadoğu’nun rivierası”nı yaratmak. Yani Starmer, Carney ve Macron Filistinlilerin olmadığı bir Filistin devletini “tanıyacaklar.”
Stephen Erlanger’ın New York Times’ta yayımlanan makalesi, emperyalistleri harekete geçiren asıl endişeye işaret etmektedir: Dünya çapında Siyonist devlete yönelik yaygın düşmanlık ortamında, İsrail’in emperyalist güçlerin vekili olarak varlığını sürdürebilmesi. Erlanger, İsrail’in “uluslararası bir parya haline gelme riskiyle karşı karşıya olduğunu” ve “giderek daha fazla yalnızlaştığını” yazdı.
Emperyalistler ve onların medyadaki uşakları şu sorunla karşı karşıyalar: İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım, düzeltilebilecek yanlış politikaların bir ürünü değildir; Siyonist projenin doğasından ve bu projenin gerçekleştirilmesi için emperyalizme sıkı sıkıya bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. 19. yüzyılın sonlarında, Yahudi burjuvazisi ve daha varlıklı kesimler içinde, Yahudi işçiler arasında sosyalizme artan ilgiye tepki olarak ortaya çıkan Siyonizm, en gerici emperyalist güçlerle ittifak kurmaktan hiç çekinmemiştir. Siyonist hareket, çürüyen dünya kapitalizmi altında, yalnızca Yahudilerden oluşan bir ulus devlet kurma gerici projesini gerçekleştirmek için en şiddetli ve acımasız rejimlerin desteğini almaya çalışmıştır: Rusya’daki Çarlık otokrasisi, 20. yüzyılın ilk on yıllarında Britanya emperyalizmi ve hatta 1930’larda Nazi Almanya. Siyonist proje, ancak Holokost’un yüz binlerce çaresiz Yahudi’yi yurtsuz bırakmasının ardından, emperyalistlerin ve Stalinist Sovyetler Birliği’nin desteğiyle ve Nekbe’de Arap nüfusunun zorla sürülmesi temelinde hayata geçirilebilmiştir.
Hem Filistin ve Yahudi halkı için trajik olayların yaşandığı yaklaşık seksen yıldır, emperyalizm İsrail’i Ortadoğu’daki çıkarları için bir köprübaşı olarak kullandı. Siyonistlerin Yahudi halkına vaat ettikleri “güvenli liman”, birbiri ardına yaşanan ve sonunda Filistinlilere yapılmakta soykırımla doruk noktasına ulaşan kanlı savaşlar kabusuna dönüştü.
Washington, Berlin, Londra ve Paris’teki emperyalist savaş suçluları –Netanyahu ve faşist çevresiyle birlikte savaş suçları nedeniyle sanık sandalyesinde oturması gerekenler– kendi büyük güç emelleri uğruna soykırıma olanak sağladılar ve destek vermeye devam ediyorlar. David North’un “Gazze’de soykırım: Emperyalizm uçuruma gidiyor“ başlıklı konferansında açıkladığı gibi:
Elbette ABD ve NATO müttefiklerinin İsrail’in Filistin halkına karşı yürüttüğü savaşa verdiği desteği belirleyen pragmatik jeopolitik çıkarlar vardır.
Ancak Filistinlilere karşı oluşturulan bu birleşik cephenin temelinde, onların mevcut İsrail devletinin feshedilmesini ve iki uluslu yeni bir federasyon kurulmasını gerektiren demokratik özlemlerinin yalnızca emperyalizmin Ortadoğu’daki çıkarlarını değil, emperyalist jeopolitiğin ve kapitalist egemenliğin tarihsel olarak zamanını doldurmuş tüm devlet yapısını tehdit ettiğinin kabul edilmesi yatmaktadır. [David North, Siyonizmin Mantığı: Milliyetçi Mitten Gazze Soykırımına (İstanbul: Mehring Yayıncılık, 2024), s. 41]
Filistin halkını yok etmeyi amaçlayan Siyonistlerin ve emperyalistlerin “birleşik cephe”sini durdurabilecek tek toplumsal güç, uluslararası işçi sınıfıdır. Harekete geçen işçiler, bu soykırımı durdurmak üzere acil önlemler alınması için mücadele etmelidir. Bu, soykırıma yol açan çürümüş sosyal sisteme son vermeyi amaçlayan daha geniş bir mücadelenin parçası olmalıdır. Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada belirtildiği gibi, bu önlemler şunları içermelidir:
- İsrail’e yapılan tüm silah sevkiyatı derhal durdurulsun.
- İsrail ile tüm ticari ve diğer ekonomik faaliyetlerin boykot edilsin.
- Soykırımın gerçekleştirilmesinde İsrail’e yardımcı olan ABD’li, Avrupalı ve tüm diğer şirketler suçlanıp yargılansın.
- İsrailli yetkililer savaş suçlarından tutuklansın.
- Gazze soykırımına karşı muhalefete yönelik baskılara son.
Bunlara, cani Siyonist rejim tarafından Gazze sınırlarında engellenen tüm yardımların derhal kabul edilmesi de eklenmelidir. Son açıklamamızdan bu yana, BM Filistin Mülteciler Ajansı başkanı Philippe Lazzarini, acil olarak ihtiyaç duyulan 6.000’den fazla kamyon dolusu yardım malzemesinin Mısır ve Ürdün’de bekletildiğini doğruladı.
Bu taleplerin uygulanması, işçi sınıfının kapitalist barbarlığa karşı mücadelesinin bir parçası olarak mümkündür. Gazze soykırımı, bu barbarlığın günümüzdeki en korkunç örneğidir. İsrail’in emperyalistlerin desteğiyle yaptığı soykırıma karşı dünya çapında milyonlarca insanın dile getirdiği kitlesel öfke, İsrail’in içinde artan muhalefet de dahil olmak üzere, uluslararası işçi sınıfının üretimden gelen ve siyasi gücünü harekete geçiren bir mücadeleye dönüştürülmelidir. Avrupa ve Kuzey Amerika’da egemen sınıfların, İsrail’e silah tedarikini ve kendilerinin çılgınca yeniden silahlanma planlarını finanse etmek için işlere ve sosyal programlara yönelik şiddetli saldırılarına karşı işçi mücadeleleri, emperyalist savaş makinesini ve Gazze soykırımını durdurmak üzere, kitlesel bir sosyalist hareket haline içinde, soykırım ve savaş karşıtlarına yönelik baskıya karşı muhalefetle birleştirilmelidir.