Türk Tabipleri Birliği (TTB), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Genel Sağlık ve Sosyal Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası (Genel Sağlık-İş), Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (Dev Sağlık-İş) ve Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma Sendikası, hükümetin vaat edilen sosyal ve ekonomik iyileştirmeleri yapmaması üzerine Çarşamba günü ülke genelinde bir günlük greve gideceklerini duyurdu. Hekimsen Sendikası da Salı ve Çarşamba yarım gün, Perşembe tam gün iş bırakacağını ilan etti.
Hafta sonu, TBMM’de doktorları ve diş hekimlerini ilgilendiren düzenleme teklifinin geri çekilmesi grev çağrılarını tetikledi. TTB ve diğer örgütler, tüm sağlık emekçilerini kapsamadığı için söz konusu teklifi de eleştiriyordu. Yok sayılmalarına öfkelenen hemşireler ve diğer sağlık emekçileri, tasarıyı protesto etmek için geçtiğimiz hafta Türkiye genelinde hastanelerde iş bırakma eylemleri yaptı.
Ayrıca geçtiğimiz ay TTB, gerileyen maaşları, ağır çalışma koşullarını ve pandemi karşısında izlenen canice politikayı protesto etmek için İstanbul’dan Ankara’ya bir “Beyaz Yürüyüş” düzenlemişti. Diğer taraftan işçiler arasında büyüyen muhalefet, DİSK’i Pazar günü İstanbul’da 7.000’den fazla kişinin katıldığı bir miting düzenlemek zorunda bıraktı.
Bu hareket, uluslararası ölçekte önem taşımaktadır ve tüm işçi sınıfının desteğini hak etmektedir. Türkiye’de ve dünya çapında pandemiye son vermek ve işçi sınıfının yoksullaşmasını durdurmak için geniş işçi kitleleri seferber edilmelidir.
COVID-19 pandemisiyle mücadelenin en ön safında yer alan sağlık emekçileri, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de yaklaşık iki yıldır hayatları kurtarmak için canla başla mücadele ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin, egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda izlediği “sürü bağışıklığı” politikası eliyle baltalanan bu mücadele, bugüne kadar 500’den fazla sağlık emekçisinin yaşamına mal olmuştur.
Bu önlenebilir kayıplar, resmi olarak 80.000’e yaklaşan ama gerçekte Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın da itiraf ettiği üzere 200.000 civarında olan COVID-19 kıyımının bir parçasıdır. 9 milyondan fazla insanın enfekte olduğu bu koşullarda, hükümetin önceliği hayatları kurtarmak ve halk sağlığını korumak değil, işçilerin şirket ve finans seçkinleri için kâr yaratmayı sürdürmesini sağlamak olmuştur. Bu temelde, hayati olmayan işyerleri pandeminin başından beri neredeyse hiç kapanmamıştır. Bu politika, tüm muhalefet partilerinin ve sendikaların onayıyla hayata geçirilmiştir.
Bu durum, Cumartesi günü Türkiye’de de tespit edildiği duyurulan Omicron varyantının ortaya çıkmasına ve yayılmasına rağmen değişmemektedir. Sağlık Bakanı Koca, bu daha bulaşıcı ve ilk çalışmalara göre iki doz aşıyı neredeyse etkisiz hale getiren varyant karşısında “kaygılanmama” çağrısı yapıyor. Aynı anda, pandemide devam eden Delta varyantı etkisiyle her gün resmi olarak yaklaşık 20.000 vaka tespit ediliyor ve 180 kişi hayatını kaybediyor.
Koca “salgını gündemimizden çıkarmalıyız” açıklaması yaparak bu duruma kayıtsızlıklarını ortaya koyarken, burjuvazi işçilerle çatışma içine giriyor. Türkiye’de ve dünya çapında işçi sınıfının geniş kesimleri içerisinde pandemi karşısında izlenen ölümcül politikaya ve bununla beraber katlanılmaz hale gelen hayat pahalılığına yönelik öfke büyüyor.
Sağlık emekçileri örgütleri, Pazartesi günü yaptıkları “Şimdi G(ö)rev Zamanı! 15 Aralık Çarşamba günü G(ö)revdeyiz!” başlıklı açıklamada, TBMM’de tüm sağlık emekçilerini kapsayacak bir yasal düzenlemeyle maaşlarının, çalışma koşullarının ve sosyal haklarının iyileştirilmesini talep ettiler.
“Koronavirüs salgını mevcut sağlık sisteminin, toplum sağlığını korumak bir yana daha da riske attığını çok acı bir şekilde önümüze koymuştur,” denilen açıklamada, hekimler ile tüm sağlık emekçilerine yönelik “insanca yaşayacak bir ücret ve güvenli çalışma koşulları” talep ediliyor ve tüm sağlık emekçilerinin maaşlarının yoksulluk sınırının altında olduğu vurgulanıyor.
Acil hastalar, diyaliz hastaları, gebeler, çocuk aciller, kanser hastaları, yoğun bakım hastaları için ve COVID-19 polikliniklerinde tedavinin devam edeceğini belirten sağlık emekçileri, nüfusun geniş kesimlerine destek çağrısı yapıyorlar: “Bu mücadele sadece hekimler, sağlık emekçileri için değil; tüm toplum için, hepimiz için… Yapacağımız eylem ve etkinliklerde sağlık hakkımız için birlikte olalım.”
Açıklamada, sağlık emekçilerinin talepleri şöyle sıralanıyor: “Koruyucu sağlık hizmetleri; emekliliğe de yansıyacak yaşanabilir temel ücret; köleliği dayatan çalışma koşullarına son verilmesi, güvenceli çalışabilme; COVID-19 başta olmak üzere meslek kaynaklı hastalıklara karşı bütüncül bir meslek hastalıkları yasası; ağır ve tehlikeli işler kapsamında faaliyet yürüten tüm işkolu emekçileri için 5 yıla 1 yıl yıpranma payı verilmesi.”
Yapılan açıklamada ayrıca taleplerin karşılanmaması halinde eylemlerin devam edeceği uyarısında bulunuluyor: “İktidar bilmelidir ki; taleplerimiz kabul edilmediği, sağlık çalışanlarının çalışma ve yaşam koşullarını düzeltecek bir düzenleme hızla Meclis’e getirilmediği takdirde eylemlerimiz devam edecektir.”
Sağlık emekçilerinin grev hareketi, pandemi karşısında izlenen resmi politikadan kaynaklı kitlesel enfeksiyonların ve ölümlerin yarattığı öfkenin hayat pahalılığındaki görülmemiş artışla birleştiği koşullarda meydana geliyor. Bu hareket, işçi sınıfının içinde giderek büyüyen bir mücadele kararlılığının ve grev hareketinin parçasını oluşturuyor.
Resmi yıllık enflasyonun yüzde 21’e, gerçek enflasyonun ise bağımsız bir oluşum olan Enflasyon Araştırma Grubu’nun çalışmasına göre yüzde 58’e çıktığı koşullarda, Türk Lirası döviz karşısında değer kaybetmeye devam ediyor. Şubat ayında 7 TL’ye denk gelen bir ABD doları, bugün 15 TL’ye yaklaşıyor. 2.825 TL (200 dolardan az) olan asgari ücret, şu anda dolar veya avro bazında Avrupa’da en düşük seviyede.
Bu durum, milyonlarca işçiyi ve ailelerini ilgilendiren asgari ücret görüşmelerinden kayda değer bir artış çıkması yönündeki talepleri artırıyor. Bunun yanı sıra yüz binlerce eğitim emekçisi, yaklaşık 150.000 metal-otomotiv işçisi ve işçi sınıfının diğer kesimleri, maaş ve çalışma koşullarında iyileştirmeler talep ediyor.
Pandemiyi sona erdirmek için gerekli bilimsel halk sağlığı önlemlerinin alınmaması ile işçi sınıfının yaşam koşullarının giderek daha kötüleşmesi aynı nedenden kaynaklanmaktadır: kapitalist egemen sınıfın hiçbir engel tanımayan özel servet biriktirme dürtüsü. 2020’de milyonlarca insan küresel pandemiden ölürken milyarderlerin servetlerini 3,6 trilyon dolar arttırması, kapitalist sistemin canice karakterini özetlemektedir.
Pandemiyi durdurmak için alınması gereken önlemler (okulların ve hayati olmayan işyerlerinin geçici olarak kapatılması ve bundan etkilenen tüm işçilere sosyal destek sağlanması ile beraber, toplu testler, temaslı takibi, enfekte hastaların güvenli izolasyonu, yüksek kaliteli maskelerin sağlanması, dünya nüfusunun hızla aşılanması ve diğer halk sağlığı önlemleri) ve işçi sınıfının hayatını korumak ve iyileştirmek için atılması gereken adımlar, burjuvazinin servetine cepheden bir saldırıyı gerektirmektedir.
Sosyalizm ve işçi iktidarı uğruna mücadelenin ayrılmaz parçası olan bu mücadele, yalnızca kapitalizm yanlısı tüm partilerden ve sendikalardan bağımsız bir uluslararası işçi hareketinin geliştirilmesiyle başarıya ulaşabilir.
1 Mayıs’ta Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı’nın (TK-Uİİ) kuruluşunu başlatan Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) kısa süre önce başlattığı COVID-19 Pandemisine Yönelik Küresel İşçi Soruşturması, tüm dünyada böyle bir hareketin geliştirilmesi hedefiyle bilim insanlarının, sağlık emekçilerinin, işçilerin ve gençlerin TK-Uİİ’ye ve Soruşturma’ya destek vermesi ve katkı yapması çağrısında bulunuyor.
Sağlık emekçileri arasında gelişen grev hareketi, uluslararası işçi sınıfının bir karşı saldırısının ortaya çıkmakta olduğunu göstermektedir. Bu grev hareketi, sosyalizm uğruna mücadelenin parçası olarak hastanelerde, fabrikalarda ve diğer işyerlerinde bağımsız taban komitelerinin kurulması yoluyla birleştirilmeli ve dünya çapında emekçi nüfusun geniş kesimlerinin aktif desteğini almalıdır.
