2020’de milyonlarca insan pandemiden ölürken milyarderlerin serveti 3,6 trilyon dolar arttı

Bir küresel araştırma girişimi olan World Inequality Lab tarafından yayımlanan 2022 Dünya Eşitsizlik Raporu, COVID-19 pandemisinin zenginler ile yoksullar arasındaki mali uçurumu, dünya emperyalizminin 20. yüzyılın başındaki tozpembe günlerinden bu yana görülmemiş bir derecede genişlettiğini ortaya koydu.

Salı günü yayımlanan araştırmaya göre, dünyadaki milyarderler, geçtiğimiz yıl, World Inequality Lab’in 1995’te kayıt tutmaya başlamasından bu yana servet paylarındaki en keskin artışı yaşadılar. Milyarderlerin net servetleri yalnızca 2020’de 3,6 trilyon dolardan fazla büyüdü ve bu onların küresel servetteki paylarını yüzde 3,5’e çıkardı. Onlar zenginleşirken, pandemi yaklaşık 100 milyon insanı aşırı yoksulluğa itti ve 2021’de dünya çapındaki aşırı yoksul sayısını 711 milyona çıkardı.

Raporda şunlar ifade ediliyor: “Küresel eşitsizlikler, bugün, 20. yüzyılın başlarında batı emperyalizminin zirve döneminde oldukları kadar büyük görünüyor… Gerçekten de, dünya nüfusunun en yoksul yarısının şu anda sahip olduğu gelir payı, batılı ülkeler ile sömürgeleri arasındaki farkın büyükçe açılmasından önce, 1820’de olanın yaklaşık yarısı kadardır.”

İnsanlar bisikletleriyle Los Angeles’ın Venice semtinde tahta kaldırım boyunca kurulmuş olan bir evsiz kamp yerinin yanından geçiyorlar, 29 Haziran 2021 (AP Photo/ Jae C. Hong)

Rapor, dünya nüfusunun en zengin yüzde 10’unun küresel gelirin yüzde 52’sini alırken, en yoksul yüzde 50’nin yüzde 8’lik bir pay aldığını gösteriyor. Ortalama olarak, en üst ondalık dilimdeki bir kişi yılda 122.100 dolar kazanırken, küresel gelirin en yoksul yarısında yer alan bir kişi yılda 3.920 dolar kazanıyor.

Küresel servet eşitsizliği, gelir eşitsizliğinden bile daha belirgin durumda. Dünya nüfusunun en yoksul yarısı toplam servetin sadece yüzde 2’sine sahip. Buna karşılık olarak en zengin yüzde 10, kişi başı ortalama 771,300 dolar ile tüm servetin yüzde 76’sına sahip.

Aşırı zenginler, son 20-30 yılda küresel servet artışından orantısız bir pay aldılar. En tepedeki yüzde 1, 1995’ten bu yana yaratılan tüm ek servetin yüzde 38’ini alırken, en alttaki yüzde 50, bunun yalnızca yüzde 2’sini aldı. En zengin bireylerin serveti, 1990’ların ortasından bu yana yılda yüzde 6 ile 9 arasında arttı. Küresel ortalama ise yüzde 3,2’ydi.

Eşitsizlik seviyeleri bölgeler arasında farklılık gösteriyor. Tepedeki yüzde 10, Avrupa’da gelir payının yaklaşık yüzde 36’sını alırken, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yüzde 58’ini elinde tutuyor. Bununla birlikte, son yirmi yılda ülkeler arasındaki eşitsizlik azalırken, “zengin” ülkelerdeki eşitsizlik keskin bir şekilde arttı. Amerika Birleşik Devleri’nde, en tepedeki yüzde 1, ülkenin zenginliğinin yüzde 35’ine sahip ve giderek Yaldızlı Çağ* seviyelerine yaklaşıyor.

Bu muazzam sermaye birikimi, son kırk yılda kamu serveti zararına gerçekleşti. “Zengin” ülkelerde kamunun elindeki servet payı sıfıra yakın veya negatif. Bu, servetin tamamının özel sektöre ait olduğunu gösteriyor ki, koronavirüs pandemisi bu eğilimi daha da keskinleştirmiş durumda.

Raporda ayrıca servet eşitsizliği ile iklim değişikliğine yapılan katkılardaki eşitsizlikler arasındaki bağlantılar da incelendi ve en tepedeki yüzde 10’un tüm sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 50’sinden sorumlu olduğu, alttaki yarısının ise toplam yüzde 12’sini ürettiği belirlendi. Bu farklılık, sözde zengin ülkelerde de görülmektedir. Avrupa, Doğu Asya ve Kuzey Amerika’daki nüfusun alttaki yarısı, kişi başına yılda ortalama 3 ila 9 metrik ton emisyondan sorumludur. Bu, söz konusu bölgelerde yaşayan tepedeki yüzde 10’un emisyonlarıyla keskin bir tezat oluşturmaktadır: Avrupa’da 29, Doğu Asya’da 39 ve Kuzey Amerika’da 73 metrik ton.

Bu çeşitli ve şiddetli adaletsizliği dikkate alan raporun yazarları, eğitim, sağlık ve ekolojik restorasyona yatırım yapmak için servet üzerinde bir dizi “modern ilerici vergi” önermektedir.

Ancak bu bir çıkmaz sokaktır. Devletin tüm resmi ve yarı resmi kurumları, mali aristokrasinin çıkarlarına tabidir ve onların servetlerini tehdit eden her önlemi kısıtlamaya ve engellemeye hizmet etmektedir.

Bu, COVID-19 pandemisine verilen feci yanıtla kanıtlanmıştır. Dünyanın dört bir yanındaki hükümetler pandeminin sona eridiğini ilan etmiş ve geriye kalan koruyucu önlemleri kaldırmıştır. Hükümetlerin adımlarına yön veren, halk sağlığı için duyulan kaygı değil, toplumun üst kademelerinin zenginlik ve ayrıcalıklarını koruma çabasıdır.

Dünyadaki en zengin insanların durumu ile milyarlarca insanın içinde bulunduğu güvencesiz koşullar arasındaki bariz çelişki, büyüyen bir işçi sınıfı militanlığı dalgasını körüklüyor. İşçi sınıfı, en zengin katmaların biriktirdiği muazzam miktardaki servet ve kaynağa el konulmasını ve bunların küresel pandemiyle mücadeleye yönlendirilmesini talep etmelidir.

İster COVID-19’un yıkıcı etkisi isterse eşitsizliğin yaygın büyümesi olsun, dünyanın yakıcı toplumsal sorunlarını çözmenin önündeki en büyük engel, kapitalist egemen sınıfın özel kâr çıkarlarıdır. İşçiler, hayatları kurtarmak ve daha fazla felaketi önlemek için işçi sınıfının çıkarına dayanan uluslararası bir sosyalist hareket inşa etmelidir.

* Çevirmenin notu: Yaldızlı Çağ, Amerikan tarihinde 1870’lerden 1900’lere kadarki hızlı ekonomik büyüme dönemine verilen isim.

Loading