Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2025 yılı 3. çeyreğine (Temmuz-Eylül 2025) ilişkin İşgücü İstatistikleri‘ni yayımladı. Rapora göre resmi işsizlik oranı bu yılın üçüncü çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre değişim göstermeyerek yüzde 8,5 (3 milyon kişi) seviyesinde kaldı.
Resmi işsizlik oranı 2023 yılının 3. çeyreğinde yüzde 9,2; 2024 yılının 3. çeyreğinde ise yüzde 8,7 idi. Ancak derin bir ekonomik krizden geçildiği, faizlerin yüksek tutularak sıkı para politikasının uygulandığı ve yatırımların düştüğü bir dönemde işsizlikte düşüş görüntüsü gerçeği yansıtmıyor. Aynı resmi enflasyon hesaplamalarında olduğu gibi on yıllardır işsizlik oranı hesaplamaları da hükümetin hedeflerine göre oluşturulmuş tartışmalı kriterlere dayanıyor.
Her şeyden önce, Türkiye’de çalışanların ve işsizlerin toplamı olan işgücü sayısı, çalışabilir çağdaki nüfusa oranla düşük tutuluyor. 66,5 milyon kişilik bir çalışabilir nüfus (15 yaş ve üstü) olduğu belirtilirken 35,5 milyonluk bir işgücü söz konusu. Buna göre işgücüne katılım oranı yüzde 53,5. Bu uluslararası standartlara göre oldukça düşük. Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre 2024 yılında küresel işgücüne katılım oranı tahminen yüzde 61. Avrupa Birliği’nde ise işgücüne katılım oranı 2025’in ikinci çeyreğinde yüzde 75,8.
32,5 milyonluk istihdam dikkate alındığında ise çalışanların çalışma çağındaki nüfusa oranı yüzde 49. Yani çalışabilir yaştaki her iki kişiden biri çalışmıyor. Buna rağmen işsizlik oranının yüzde 8,5’ta kalması, resmi olarak işsiz sayılma için belirlenen kriterlerden kaynaklanıyor.
Ekonomist Mahfi Eğilmez, kendi web sitesinde, 15 ve üzeri yaştaki bir kişinin resmi olarak işsiz sayılabilmesi için gerekli kriterleri şöyle sıralıyor: (1) Son 4 hafta içinde bir gün dahi ücretli ya da ücretsiz hiçbir işte çalışmamış olması, (2) Son 4 hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış olması, (3) 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olması gerekiyor.
Bu tanıma göre birkaç günlük geçici işlerde çalışanlar, son 1 ay içinde iş bulma kurumuna müracaat etmeyenler, kronik işsizler veya iş bulma umudunu kaybedenler işsiz sayılmıyor. Bu nedenle Türkiye’de işsizlik oranı için dikkate alınması gereken gerçek oran, “geniş tanımlı işsizlik”tir.
Eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü dikkate alındığında işsizliğin istikrarlı ve keskin bir biçimde arttığı ortaya çıkıyor. TÜİK verilerine göre geniş tanımlı işsizlik 2025 yılı 3. çeyrekte 29,4 oldu. Bu oran 2023 yılının aynı döneminde yüzde 22,6; 2024 yılının aynı döneminde ise yüzde 26,8 idi.
İşgücü İstatistikleri’nin detaylarına bakıldığında, bir önceki çeyreğe göre hizmetler ve inşaat sektöründe istihdam artarken sanayi sektöründe çalışan sayısının 147 bin kişi azaldığı görülüyor. Sanayide istihdam düşüşü üretimde bir düşüş anlamına gelmiyor. TÜİK’in ekim ayı üretim endeksi verilerine göre sanayide üretim yıllık bazda yüzde 2,88 oranında arttı.
İstihdam azalırken üretimin artması sömürü oranının artması anlamına geliyor. Evrensel gazetesindeki güncel bir habere göre “Ortalama haftalık fiili çalışma saatleri geçen yıl sonundaki 42,9 saatten 43,9 saate yükseldi. Yani Türkiye’de ortalama bir işçi yasal haftalık çalışma saatinin üzerine dört saat daha fazla çalışır duruma geldi.”
Sanayide istihdamın en keskin düştüğü sektör ise tekstil ve hazır giyim oldu. Giyim Eşyaları İmalatı, son bir yılda 81 bin kişi (yüzde 13,14) azalarak 538 bin 756 kişiye indi. Tekstil Ürünleri İmalatı ise aynı dönemde 42 bin kişi (yüzde 9,18) düşüşle 423 bin 547 çalışana geriledi. Bu sektörlerdeki ücretli işçi sayıları, pandeminin başladığı ve kısmi kapanmaların yaşandığı 2020 yılının bile altına düşmüş durumda.
Önemli ölçüde ihracata dayanan bu sektörlerin yüksek faizler ve düşük döviz kuru politikası gibi son yılların sıkı maliye politikalarının sonucu olarak gerilediği ifade ediliyor. Diğer yandan tedarik zincirlerindeki aksaklıklar ve gümrük vergilerindeki artışların da etkilerinin görüldüğü ifade ediliyor. Bununla birlikte sektördeki gerilemenin tüm yükü işçilerin sırtına binmiş durumda.
İşçi ücretlerinin ve maliyetlerin yüksek olduğundan dert yanan şirket sahipleri konkordota ve iflaslarla işçilerin birikmiş ücretlerini ve tazminatlarını ödemekten kaçıyorlar. Birçoğu üretimi, asgari ücretin Türkiye’dekinin üçte birinden az olduğu Mısır’daki nitelikli sanayi bölgelerine (QIZ) kaydırıyor (Mısır’da aylık asgari ücret yaklaşık 150 ABD dolarıyken Türkiye’de 520 dolar). Mısır, Ürdün ve Filistin topraklarında QIZ’larda üretilen mallar, belirli koşullara tabi olarak, tarife veya kota kısıtlamaları olmaksızın doğrudan ABD pazarlarına erişebiliyor.
Türkiye’nin hazır giyim sektöründe önde gelen bir kapitalist olan Abdullah Kiğılı, geçtiğimiz ay şunları söyledi: “Devlet, hazır giyim ve tekstili gözden çıkardı. İş öyle bir noktaya gidiyor ki üretici bulmakta sıkıntı çekeceğiz. Bizi bekleyen en büyük felaket bu. 6 ay sonra üretim duruyor. Anadolu’da fabrikalar kapanıyor. Üretim Mısır’a kayıyor.”
Yıllarca devlet teşviki ve yoğun işçi sömürüsü ile devasa kârlar elde eden şirketlerin, işleri ortadan kaldırması ve işçilerin alacaklı olduğu ücret ve tazminatlarını gasp etmeye çalışması, işçileri direnişe itiyor.
Tokat’ta Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu arasında yer alan Şık Makas isimli tekstil fabrikasında 66 gündür ücretlerini alamayan 800 işçi ekim ayı başında iş bırakma eylemi başlattı. İş bırakma sonrası tazminatları verilmeden işten atılan işçilere destek için geçtiğimiz pazar günü düzenlenen “Ekmek ve Adalet Mitingi”ne Tokat halkı büyük bir destek verdi.

İşçiler sadece şirketle değil, Hak-İş konfederasyonuna bağlı Öz İplik-İş Sendikası’nın yıkıcı rolüyle de mücadele ediyorlar. Birgün’e konuşan bir işçi şunları söyledi: “Öz İplik-İş temsilcisi bize ‘patron güçlü, bizim gücümüz ona yetmez’ dedi. Daha maaşlarımızı almadan bizi işe zorla başlatmaya çalıştı. Patronun bile söylemediği iftiraları bize attı. İşçilere saldırdı, bir kadın işçiyi darp etti. Bu mudur sendikacılık?”
Şık Makas’ta çalışan işçiler tüm mücadeleci işçiler gibi devlet baskısı ve tehdidi ile karşı karşıya. İşçi temsilcisi Buse Kara’nın 10 Kasım’da sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle ifadeye çağrılması, 'Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı tehdit' suçlamasıyla mahkemeye sevk edilmesi ve ev hapsi cezası verilmesi tüm işçilere yönelik bir sindirme girişimidir. Kara, derhal özgürlüğüne kavuşmalıdır.
Şık Makas işçilerinin karşı karşıya olduğu sorunlar, dünyanın dört bir yanındaki sınıf kardeşlerinin sorunlarıyla aynıdır. İşçilerin miting düzenlediği gün, Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı (TK-Uİİ) da toplu işten çıkarmalara karşı işçi sınıfının küresel bir hareketini örgütleme çağrısıyla bir toplantı düzenledi. Dünyanın dört bir yanındaki çeşitli sektörlerden işçilerin açıklamalar yaptığı toplantının ana odak noktası, devasa işten çıkarma dalgasıydı.
TK-Uİİ toplantı sonrası yayınladığı açıklamada artan kapitalist saldırının küresel karakterini öyle vurguluyordu:
ABD şirketleri bu yıl şimdiye kadar 1,1 milyon işten çıkarma duyurdu, bu rakam 2022’ye göre yüzde 65 artışa tekabül ediyor. … Kriz uluslararası boyuttadır. Yalnızca Alman otomotiv endüstrisinde, 2030 yılına kadar 90.000 işin ortadan kaldırılması planlanıyor. İşçiler satışlardaki düşüşün ve gümrük vergilerinin küresel tedarik zincirleri üzerindeki etkisinin bedelini ödemeye zorlanırken, Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkelerde binlerce otomotiv işçisi işten çıkarılıyor.
Açıklamada ayrıca kapitalist sınıfın yapay zekayı işçilere karşı bir silah olarak kullandığına dikkat çekilerek, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2030 yılına kadar yapay zeka nedeniyle 92 milyon işin ortadan kalkacağı tahmini aktarıldı.
TK-Uİİ işten çıkarmalara, daha uzun, yoğun ve güvencesiz çalışmaya ve bunların sebep olduğu iş cinayetlerine karşı işçilerin, işçi iktidarı ve üretimde işçi denetimi için mücadele etmesi çağrısı yapıyor. Bu, yapay zeka dahil tüm üretici güçlerin özel kâr değil toplumun ihtiyaçları için kullanılacağı sosyalizm uğruna mücadele demektir. Bunun için devletin ve şirketlerin hizmetindeki sendikal aygıta başkaldırmak ve mücadeleyi ileriye taşımak üzere bir taban komiteleri ağının inşa edilmesi elzemdir.
