İmamoğlu iddianamesiyle beraber CHP’ye baskı artıyor

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun mart ayından beri tutuklu bulunduğu “yolsuzluk” soruşturmasındaki iddianame salı günü tamamlandı.

İddianamedeki suçlamalar 2024 yerel seçimlerinde ülke genelinde en çok oyu alan parti olan CHP’yi, onun belediye çalışmalarını, seçim faaliyetlerini ve cumhurbaşkanı adayını suç odağı olarak gösterme üzerine kurulu.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 31 Ocak 2025 tarihinde İstanbul Adalet Sarayı önünde konuşma yaparken. [Photo: X / @ekrem_imamoglu]

CHP’ye yargı aracılığıyla artan baskı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin başta seçme-seçilme hakkı, adil yargılanma hakkı, basın ve ifade özgürlüğü olmak üzere temel demokratik hakları ortadan kaldırma ve bir başkanlık diktatörlüğü inşa etme gündeminde önemli bir yer işgal ediyor. Bununla birlikte, bir kişinin değil ama egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda inşa edilen bu otoriter rejim, her şeyden önce, artan sınıfsal gerilimlerin ve toplumsal eşitsizliğin ortasında işçi sınıfını hedef alıyor.

3 bin 900 sayfalık iddianamede, 105’i tutuklu olmak üzere 402 kişi “şüpheli” sıfatıyla yer aldı. İmamoğlu’nun 142 eylemden cezalandırılması istenirken 828 ila 2 bin 430 yıla kadar hapsi istendi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İmamoğlu’nun bir “suç örgütü” kurup yönettiğini öne sürüyor. Suçlamalar İmamoğlu’nun Beylikdüzü belediye başkanı seçildiği 2014 yılına kadar uzanıyor. Şüphelilere suç örgütü kurma ve yönetme, rüşvet, suç gelirlerinin aklanması, kamu kurum ve kuruluşları zararına dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırma ve başka birçok suçlama yöneltiliyor. İddianamede, kamu zararının 160 milyar TL, 24 milyon dolar ve 95 taşınmaz olduğu iddia ediliyor.

Savcılık iddianamedeki “örgütün amacı” bölümünde, İmamoğlu’nun asıl ve ilk amacının maddi zenginleşme; ikinci amacının elde edilen maddi sermaye ile CHP’nin ele geçirilmesi; üçüncü amacının da cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’nin adaylığı olduğunu belirtiyor.

Savcılık ayrıca iddianame kapsamında siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin maddeler uyarınca “gereğinin yapılması” talebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirimde bulundu.

İmamoğlu X hesabından yaptığı açıklamada iddialara reddederek şunları söyledi: “iş …. sözde yolsuzluk ve rüşvet iftiralarından çıkıp, Cumhuriyetimizin kurucusu CHP’yi hedef almaya varmış… Yazdığınız iddianame; İnsanları tehdit ederek, rehin alarak, baskıyla iftiraya zorlayarak, kuyruk kuyruğa dizip bağladığınız yalanlardan ibarettir… Duruşmayı canlı yayınlayın, herkes yalanlarınızı, iftiralarınızı görsün!”

CHP lideri Özgür Özel ise X’te “Darbeciler bu kez, tankla ya da postalla değil, yargı cübbeleriyle geldiler… Bu dava hukuki değildir, tamamen siyasidir. Amacı son seçimlerin birinci partisi Cumhuriyet Halk Partisi’ni durdurmak ve Cumhurbaşkanı adayını engellemektir,” dedi.

Özel ayrıca partisine kapatma davası açılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan bildirimin, “meselenin İBB’ye yönelik bir soruşturma olmadığının kanıtı” olduğunu belirtti ve ekledi: “Bugün yaşananlar demokratik siyasete ve gelecek seçimlerin sonuçlarına yargı eliyle müdahalenin suç üstü halidir.”

Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin sol partileri, özellikle de Kürt siyasi partilerini kapatma konusunda uzun bir sicili var. Bununla birlikte, 2008’de Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) de “laikliğe aykırı eylemler” gerekçesiyle kapatma davasıyla karşılaşmıştı. Mahkeme üyelerinin oylamasında nitelikli çoğunluk sağlanamadığı için (6 lehte, 5 ret) parti kapatılmadı. En son kapatılan Kürt siyasi partisi, 2009’da, yasa dışı PKK ile bağlantılı olmakla suçlanan Demokratik Toplum Partisi (DTP) oldu.

Türkiye’de belediyeler, burjuva siyasetçiler için zenginleşme ve siyasi kariyer açısından önemli bir basamak oluşturuyor. Erdoğan’ın siyasi kariyeri de İstanbul belediye başkanlığı ile sıçrama yapmıştı. Bununla birlikte, İmamoğlu davasındaki amacın “yolsuzlukla mücadele” olmadığı açıktır. Bu soruşturmada olağan belediyecilik faaliyetlerinin yanı sıra her belediyede rastlanan ihale ve rant süreçleri seçmeci bir şekilde ele alınıp uydurma suçlamalarla birleştiriliyor.

Böylece milyonlarca kişinin katıldığı seçimlerin sonuçları itibarsızlaştırılırken CHP liderliğinin kongre süreci ile değişmesi, cumhurbaşkanı adayı olmak ve olağan seçim çalışmaları suç gösterilmeye çalışılıyor. İmamoğlu’nun hapse atılıp “suç örgütü” lideri ilan edilmesi, esasen, Erdoğan’ın başlıca siyasi rakibi olmasından kaynaklanıyor.

Erdoğan hükümetinin bir başkanlık diktatörlüğü inşası, Gazze’deki soykırım, Ortadoğu’da İran ve müttefiklerini hedef alan saldırı, NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşı ve içeride işçi sınıfına karşı şiddetli bir kemer sıkma programının uygulandığı koşullarda hız kazanmış durumda.

Bu yargı operasyonu, doğrudan hedefi CHP ve İmamoğlu olmakla birlikte, dünya çapında egemen sınıfların otoriterliğe ve aşırı sağa kayışı ile aynı süreçlerden besleniyor. Başta emperyalist merkezlerdekiler olmak üzere tüm dünyada egemen seçkinler kapitalist sistemin derinleşen ekonomik, sosyal ve siyasi krizinden çıkış yolu ararken dışarı ve içeride savaşa yöneliyorlar. Devasa bir toplumsal eşitsizlik ve hoşnutsuzluğun ortasında, kendi güçlerini ve servetlerini korumak üzere bu militarizm ve kemer sıkma programını uygulamak için diktatörlüğe ihtiyaç duyuyorlar.

ABD’de Beyaz Saray’a dönerek faşizan bir diktatörlük kurmaya girişen Trump ile bu süreç daha da hızlanmıştır. İmamoğlu’nun tutuklanması, Trump ile Erdoğan’ın 16 Mart’taki telefon görüşmesinden 3 gün sonra gerçekleşti.

İddianamenin tamamlanmasından önceki haftalarda Almanya Federal Şansölyesi Friedrich Merz ile Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer Erdoğan’ı ziyaret ettiler. Onların gündeminde Türkiye’deki demokratik haklara yönelik saldırılar değil, özellikle askeri işbirliğinin artırılması vardı.

Emperyalist güçlerin Erdoğan’ın NATO yanlısı CHP’ye artan baskısına açık ya da örtülü onayı, Türkiye ile Ortadoğu’da artan işbirlikleriyle yakından ilişkilidir. Buna, Ankara’nın Gazze “anlaşması”ndaki suç ortaklığı da dahildir. Bununla birlikte, sadece Trump değil ama Avrupalı güçler de kendi ülkelerindeki işçi sınıfına karşı Türkiye’dekine benzer bir rejim kurma peşinde koşuyorlar.

CHP’nin, büyük NATO liderlerinin Erdoğan’a verdiği desteğe tepkisi, şikâyet etmek ve kendisinin daha iyi bir müttefik olacağını kanıtlamaya çalışmaktan ibarettir. CHP’nin son dönemde NATO’ya sunduğu bir rapor, ABD’nin Çin, Rusya ve İran karşıtı çizgisiyle ve “yeni Ortadoğu” projesiyle tamamen uyumluydu.

Diktatörlük rejiminin inşasının arkasındaki aynı egemen sınıfın çıkarlarını savunan emperyalizm yanlısı bir parti olarak CHP, demokratik hakları tutarlı bir şekilde savunmaktan doğası gereği acizdir. Erdoğan hükümetinin demokratik haklara yönelik saldırılarını pervasız bir şekilde tırmandırabilmesi, CHP’nin mart ayında patlak veren kitle hareketini sonlandırma ve hükümetle uzlaşma çabalarının bir ürünüdür. CHP de Erdoğan gibi en çok çürümüş toplumsal ve siyasi sistemi tehdit edebilecek bağımsız bir işçi sınıfı hareketinin patlamasından korkmaktadır.  

Diğer yandan CHP’ye yönelik yargı operasyonu ve demokratik haklara artan saldırılar, hükümet ile PKK arasındaki müzakerelerin “barış ve demokrasi” getireceği iddiasının sahteliğini ortaya koymakta ve bu iddiaları halka kabul ettirme amacıyla kurulan meclis komisyonuna katılan ya da bu müzakereleri destekleyen sahte sol partilerin rolünü de ifşa etmektedir.

Mart ayında patlak veren kitlesel protestolar, emekçiler ve gençler arasında demokratik hakları savunmak ve toplumsal eşitsizliğe karşı çıkmak için seferber olmaya hazır geniş bir muhalefetin olduğunu ortaya koymuştu. Ancak bu muhalefetin ileriye taşınması için şu temel derslerin çıkarılması zorunludur: Demokratik hakları savunabilmek için, CHP’den ve diğer düzen partilerinden siyasi bir kopuş şarttır ve burjuvazinin diktatörlük inşasını sona erdirebilecek engelleyecek tek toplumsal güç, uluslararası işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı, siyasi bağımsızlığını sağlamak üzere kendi devrimci partisini inşa etmelidir.

Bu perspektife katılan herkes, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Türkiye şubesi olan Sosyalist Eşitlik Partisi‘ne ve onun öğrenci ve gençlik hareketi olan Toplumsal Eşitlik için Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler’e (IYSSE) katılmalıdır.

Loading