Perspektif

“Antikomünizm Haftası”: Beyaz Saray sosyalizme savaş açtı

ABD Başkanı Donald Trump, 6 Ekim 2025 Pazartesi günü Washington'da Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde bir başkanlık kararnamesini imzalamadan önce gazetecilere konuşuyor. [AP Photo/Jacquelyn Martin]

“Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor – Komünizm hayaleti.” Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından 1847 yılının sonlarında yazılıp 1848 yılının başlarında yayımlanan Komünist Manifesto böyle başlar. Yaklaşık 180 yıl sonra, aynı hayalet sadece Avrupa’da değil, tüm dünyada egemen sınıfları bir kez daha rahatsız ediyor.

Trump yönetiminin 7 Kasım’da, Rusya’daki 1917 sosyalist devriminin yıldönümünde yayımladığı ve 2-8 Kasım tarihlerini Amerika’da “Antikomünizm Haftası” ilan eden Beyaz Saray bildirisinin esas önemi budur. Sosyalizmi “inanç, özgürlük ve refah”a bir tehdit olarak nitelendiren belge, güya “eski yalanları” tekrarlayan “yeni sesler” konusunda uyarıda bulunuyor.

Bildiri, “komünizm”in “100 milyondan fazla insanın hayatına mal olan... inancı ortadan kaldırmak, özgürlüğü bastırmak ve sıkı çalışmayla kazanılan refahı yok etmek isteyen rejimlerden sorumlu” olduğu şeklindeki uydurma iddiayla başlıyor. Sağcı ideologlar tarafından bıkıp usanmadan tekrarlanan bu rakam, 20. yüzyıldaki tüm şiddet olaylarını –iç savaşlardan kıtlıklara, işçileri ve aydınları hedef alan ve emperyalizmle ittifak halinde yapılan Stalinist tasfiyelere kadar – tek bir ölüm rakamında birleştiren ve “komünizm”i suçlayan 1997 tarihli The Black Book of Communism (Komünizmin Kara Kitabı) adlı ısmarlama kitaba dayanıyor.

Bildiride, “yüzyılı aşkın bir süredir komünizm yıkımdan başka bir şey getirmedi,” deniyor. Trump’ın açıklamasında kapitalizmin ve Amerikan emperyalizminin suçlarına hiçbir şekilde değinilmiyor: Birinci Dünya Savaşı (22 milyon ölü); Holokost ve Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları dahil olmak üzere İkinci Dünya Savaşı (85 milyon ölü); Kore Savaşı (3 milyon kadar ölü); Vietnam Savaşı (3 milyon kadar Vietnamlı ölü, ayrıca Kamboçya ve Laos’ta 370.000 ölü), 1965-66’da Endonezya’da yapılan toplu katliam (en az 1 milyon ölü) ve sayısız diğer suçlar.

Beyaz Saray özellikle “Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana geçen 34 yıl”dan bahsediyor. Stalinist bürokrasi tarafından Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasının ardından, Irak’tan Afganistan istilasına, Yugoslavya’dan Libya ve Suriye’nin bombalanmasına ve şimdi de ABD-NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürüttüğü savaş ve emperyalistlerin desteklediği İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırıma kadar, bitmek bilmeyen ve giderek tırmanan bir emperyalist barbarlık yaşandı. Emperyalizm, insanlığı bir kez daha dünya savaşının eşiğine getiriyor. Trump’ın kendi “Savaş Bakanı” Pete Hegseth geçen hafta şöyle dedi: “Bu, 1939 gibi bir an.”

Bariz hilekarlığın ötesinde, bu bildirinin en dikkat çekici yanı, katıksız ikiyüzlülüğüdür. Beyaz Saray, “komünist rejimler”in “ezilenlerin Tanrı vergisi haklarını ve haysiyetini” ihlal ettiğini ilan ediyor ve “komünizme karşı kararlı duruş sergileyerek, özgürlük ve insan onurunu savunacağını” taahhüt ediyor. Komünizmin “muhalefeti susturduğunu, inançları cezalandırdığını ve nesillerin devletin gücü önünde diz çökmesini talep ettiğini” söylüyor.

Bu satırlar, on milyonlarca Amerikalının gıda kuponu yardımlarını elinden almak için çalışan, Amerikan şehirlerine federal birlikler konuşlandıran, ICE baskınlarıyla göçmen işçileri ve gençleri toplayıp ortadan kaybeden ve demokratik yönetim biçimlerini ortadan kaldıran bir başkanlık diktatörlüğü için komplo kuran bir yönetim tarafından yazılmıştır.

İşçilerin önlenebilir endüstriyel felaketlerde her gün öldüğü ve en zengin yüzde 1’in en yoksul yüzde 90’dan daha fazla servete sahip olduğu bir toplumda, “özgürlük” ve “sıkı çalışmayla kazanılan refah”ı savunma iddiası, geniş halk kitlelerinin zekasına ve tecrübelerine hakarettir. Trump’ın “özgürlüğü”, oligarşinin toplumu yağmalama, gezegeni yok etme ve ceza almadan öldürme özgürlüğüdür.

Tüm yalanların ve tarihsel tahrifatların altında, kapitalizme karşı büyüyen muhalefetten dehşete düşen egemen sınıfın korkuları yatmaktadır. Beyaz Saray’ın açıklaması, 1 milyondan fazla kişinin kendini “demokratik sosyalist” olarak niteleyen Zohran Mamdani’ye oy verdiği New York belediye başkanlığı seçimlerinin yapıldığı bir siyasi ortamda geldi. “Antikomünizm Haftası” seçim günü olan 4 Kasım’ı da kapsayacak şekilde geriye dönük olarak tarihlenmiştir ve “‘sosyal adalet’ ve ‘demokratik sosyalizm’ söylemleriyle kendilerini gizleyenler”e karşı uyarıda bulunmaktadır.

Beyaz Saray’ın açıklamasından bir gün sonra, Amazon’un kurucusu, milyarder Jeff Bezos’un sahibi olduğu Washington Post gazetesinin yayın kurulu, “Generalissimo Mamdani” olarak adlandırdığı Mamdani’ye şiddetli bir saldırı başlattı. Gazete, belediye başkanı seçilen Mamdani’yi “sınıf düşmanlarını tespit edip ezmekle” suçladı.

Oligarklar, seçimden bu yana onları sakinleştirmeye çalışan ılımlı sosyal demokrat Mamdani’nin seçilmesine histerik bir tepki gösteriyorlar.

Melville’in kitabında Kaptan Ahab, Moby Dick’ten “mukavvadan maske” olarak bahseder ve onun arkasında “anlaşılmaz bir kötülük” olduğunu söyler ve devam eder: “İşte bu anlaşılmaz şeyden nefret ediyorum asıl. Beyaz balina ister kötülüğün bir aracı olsun, ister kötülüğün ta kendisi, ondan alacağım öcümü.”* Egemen sınıfın seçimlerde korktuğu şey, büyük bir balina olmayan Mamdani değil, onun hızlı yükselişinin altında yatan bilinç değişimleri, yani devrim ve mülksüzleştirme hayaletidir.

Onların histerisi, kapitalizme karşı muhalefetin uluslararası ölçekte hızla büyümesi ve farklı şekillerde ifade edilmesinden kaynaklanmaktadır: 18 Ekim’deki kitlesel “Krallara Hayır” gösterileri, Gazze’deki İsrail soykırımına karşı ezici muhalefet, şu anda Afrika’yı kasıp kavuran “Z Kuşağı” protestoları ve ABD’deki gençlerin yüzde 67’sinin sosyalizme olumlu veya nötr bakış açısına sahip olduğunu, kapitalizme ise sadece yüzde 40’ının olumlu veya nötr bakış açısına sahip olduğunu gösteren anketler.

Son zamanlarda milyarder arkadaşlarına Deccal’in gelişi uyarısında bulunan konuşmalar yapmaya başlayan kripto-faşist Peter Thiel’in bir e-postası ortaya çıktı. Thiel, e-postada şu uyarıda bulunuyor: “Gençleri proleterleştirirseniz, sonunda komünist olmalarına şaşırmamalısınız.”

Ancak bu durum, kapitalizmin ve oligarşinin egemenliğinin mantığından kaynaklanmaktadır. Ultra zenginler ile insanlığın büyük çoğunluğu arasındaki uçurum ölçülemez boyuttadır. Tesla hissedarları, Elon Musk’a saatte 50 milyon dolara eşdeğer 1 trilyon dolarlık bir maaş paketi verirken, Tesla fabrikalarındaki işçiler saati 18 dolardan işe başlıyor ve acımasız hızlanma, işten çıkarmalar ve ücret baskısıyla karşı karşıya kalıyorlar. Son on yılda, on milyonlarca insan işten çıkarmalar, açlık ve ezici borçlarla karşı karşıya kalırken, en zengin 10 Amerikalının toplam serveti altı kat artmıştır.

Oligarklar cinnet halindeler. Sosyalizmden dehşete düşüyorlar çünkü işçi sınıfı içinde gerçek bir sosyalist hareketin ortaya çıkmasının, servetlerine ve iktidarlarına yönelik en büyük tehdit olduğunu biliyorlar.

Egemen sınıf için gerçek “komünizm suçları”, Stalinist rejimlerin yaptıkları değil, 1917 Rus Devrimi’nin mirasıdır. İşçi sınıfının iktidarı ele geçirme kapasitesini tarihte ilk kez gösteren Ekim Devrimi’ydi. 20. yüzyılda işçilerin her büyük kazanımı, Rus Devrimi’nden ilham alan kitlesel mücadelelerle elde edildi. Egemen sınıf, kemer sıkma politikaları, savaş, diktatörlük ve siyasi baskı yoluyla bu mirası yok etmeye kararlıdır.

Şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nde ve dünyanın dört bir yanında yaşananlar, on yıllardır “sol” olarak kabul edilen siyaseti itibarsızlaştırıyor. İtibarsızlaşan, ırk ve toplumsal cinsiyet üzerine kurulu üst orta sınıf siyaseti ve Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri (DSA), Sanders, Ocasio-Cortez ve şimdi de Mamdani’nin reformizm çıkmazıdır; tarihsel olarak iflas etmiş bir sosyal ve ekonomik sisteme ufak tefek yamalar yapma siyasetidir.

Gerekli olan, işçi sınıfı içinde Troçkizmin Marksist programına dayanan devrimci bir önderliğin inşasıdır. Sosyalist Eşitlik Partisi, sosyalizm mücadelesinde, oligarşilerin mülksüzleştirilmesi, iktidarın işçi sınıfına devredilmesi ve ekonomik yaşamın özel kâr değil, insan ihtiyaçlarına hizmet edecek şekilde demokratik olarak yeniden düzenlenmesi için işçileri ve gençleri uluslararası düzeyde birleştirmek üzere mücadele etmektedir.

Dipnot

* Herman Melville, Moby Dick – Beyaz Balina (İstanbul: Cem Yayınevi, 1987), s. 176. Türkçesi: Sabahattin Eyuboğlu – Mina Urgan.

Loading