Paulo Freire ve sahte solun pedagojisi

İngilizcesi 15 Ekim 2021’de yayımlandı.

Bu yıl, Brezilyalı okuryazarlık eğitimcisi ve uluslararası “Yeni Sol” figür Paulo Freire’nin (1921-1997) doğumunun yüzüncü yıldönümü. Bu yıldönümü, sahte sol ve akademik çevrelerde geniş çapta kutlandı ve Freire’nin görseli Google’ın günlük “Doodle”ında bile yer aldı.

Paulo Freire (1977).

Freire’nin 1968 yılında yayınlanan kitabı Ezilenlerin Pedagojisi milyonlarca sattı ve yakın zamanda yapılan bir ankete göre, sosyal bilim araştırmalarında en çok atıf yapılan üçüncü eser oldu. Bu başarısı, Freire’yi uluslararası bir figür hâline getirdi ve Freire daha sonra Gine-Bissau, Mozambik ve Tanzanya dahil olmak üzere birçok eski sömürge ülkede kitlesel okuryazarlık kampanyalarına liderlik edip danışmanlık yaparken aynı zamanda Avrupa ve Amerika’daki 29 üniversiteden fahri doktora unvanı aldı. Ölümünün üzerinden yirmi yıldan fazla bir süre geçerken Freire’nin çalışmaları dünya çapındaki eğitim bölümlerinde hâlâ etkili olmaya devam ediyor.

Akademik çevrelerdeki genel kanı, Freire’nin radikal ve hatta Marksist bir eğitim teorisi ve pratiği geliştirdiği yönündedir. Ezilenlerin Pedagojisi, sözde “eleştirel pedagoji”nin temel metinlerinden biri olarak tanıtılmaktadır. Bu durum, 1970’lerden günümüze kadar uluslararası alanda çeşitli sahte solcu figürler tarafından Freire’nin tanıtılıp desteklenmesiyle daha da güçlenmiştir. Buna, ABD’de dilbilimci Noam Chomsky (“Freire radikal bir devrimcidir”) ve eğitimci Peter McLaren da dahildir (McLaren, Jacobin dergisinde yakın zamanda yazdığı yazısında, “Freire, yoksulluğun pençesindeki topluluklarda çalışan öğretmenler ve adaletsiz bir dünyada adalet arayışında olan herkes için bir rehber olmaya devam ediyor,” demiştir).

Freire’nin doğumunun yüzüncü yılı, bu dosyayı netleştirme fırsatı sunuyor. Açıkça söylemek gerekirse, Freire’nin çalışmalarının hiçbir yönünün Marksist teoriyle, işçi sınıfı içinde devrimci bir parti kurma mücadelesiyle veya sosyalist bir pedagoji geliştirme çabasıyla bir ilgisi yoktur.

1960’ların “Yeni Sol”undaki diğer birçok figür gibi Freire de farklı anti-Marksist eğilimleri eklektik bir şekilde harmanladı; Freire için bunlar arasında “kurtuluş teolojisi” Katolikliği, Hegelci idealizm, varoluşçuluk ve Frankfurt Okulu siyaseti yer alıyordu. Sınıfsal açısından bakıldığında, Freire’nin tüm kariyeri, Latin Amerika ve Afrika’daki ezilen ve eski sömürge ülkelerinde burjuva milliyetçi projeleri desteklemeyi amaçlayan okuryazarlık öğrenimi aracılığıyla orta sınıfa ve köylülüğe tutarlı bir yönelim sergilemiştir.

Freire’nin erken kariyeri

Freire, 1921 yılında Brezilya’nın kuzeydoğusundaki en büyük şehir olan Recife’de orta sınıf bir ailede dünyaya geldi. Freire’nin babası askeri inzibat memuruydu. Freire hukuk okuduktan sonra yetişkinlere yönelik Portekizce dersler aracılığıyla öğretmenliğe geçiş yaptı. Önce antikomünist Katolik Eylem örgütünde, ardından Brezilya ve Latin Amerika’daki Katolik Kilisesi içinde gelişen kurtuluş teolojisi hareketiyle bağlantılı Comunidades Eclesiales de Base (Kilise Taban Toplulukları) örgütünde aktif olarak çalıştı.

Freire daha sonra Serviço Social da Indústria (Endüstriyel Sosyal Hizmetler, SESI) için çalışmaya başladı ve kuruluşun eğitim ve kültür bölümünün müdürü oldu.

SESI, 1946 yılında Brezilyalı sanayiciler tarafından kurulup finanse edilmiştir. Bir tarihçinin özetlediği gibi: “Örgüt, İkinci Dünya Savaşı ilerledikçe Brezilya’da artan hayat pahalılığına yönelik işçi protestoları üzerine kuruldu. Ortaya çıkan Soğuk Savaş, Brezilya işçi sınıfının sınırlı eğitim olanaklarının işçilerin solcu liderler tarafından yoldan saptırılma olasılığını artırdığına dair korkuları şiddetlendirdi. Örgüt, ‘Brezilya’da sosyal barış’ sağlayacağına söz verdi. Bu örgüt, sınıf çatışmasını ortadan kaldırarak ekonomik kalkınmaya daha fazla yardımcı olacaktı.” [1]

Sınıf mücadelesini saptırmak ve bastırmak Brezilya’nın yönetici elitleri için kritik bir meseleydi. Ülkedeki sanayi proletaryası, önceki dönemde üç katından fazla büyüyerek 1920’de yaklaşık 300.000 kişiden 1940’ların başında bir milyona ulaştı. Brezilya Komünist Partisi, 1920’lerin sonlarında ve 1930’larda Stalinist bir yozlaşma sürecinden geçti ve bu dönemde, ülkenin ulusal burjuvazisinin sözde “ilerici” temsilcileriyle çeşitli oportünist Halk Cephesi ittifakları kurdu. Bununla birlikte, işçi sınıfı 1917 Rus Devrimi’nden derin bir şekilde etkilenmeye devam etti ve burjuvaziye karşı kendi bağımsız çıkarlarını ilerletmeye çalıştı.

Freire, SESI ile 10 yıl boyunca çalıştı ve daha sonra bu kuruluşun “sınıf çatışmasını hafifletmek ve işçiler arasında politik ve militan bir bilincin gelişmesini durdurmak için yapılan bir girişim” olduğunu kabul etti. [2] Bu dönemde okuma yazma öğretimi için övgüyle bahsedilen “Freire yöntemi”ni geliştirmesi de dahil olmak üzere okuma yazma öğretimi alanındaki çalışmaları SESI’nin antikomünist çerçevesi içinde geliştirildi.

Onun yöntemi, okuma yazma bilmeyen yetişkin gruplarla çalışmayı ve onlara Brezilya’daki yaşamın farklı resimlerini slayt projektörüyle göstermeyi içeriyordu -toprağı çapalayan bir köylü, kuş avlayan bir yerli, çömlek yapan insanlar (Freire’nin slaytlarında kent işçileri dikkat çekici bir şekilde yoktu)- ve ardından okuma yazma bilmeyenlerin mevcut sözlü kelime dağarcığını ortaya çıkarmak ve aynı zamanda doğanın ve kültürün ürünleri arasındaki farkı açıklığa kavuşturmak amacıyla tartışma yapıyordu. Bundan yola çıkarak eğitime ve öğretime yardımcı olan bir dizi “üretken kelime” geliştirdi. Bu kelimeler (18 civarında kelime) iki açıdan “üretken” olarak değerlendirildi: Hece-harf-ses ilişkilerini öğretmedeki değerleri ve okuma yazma bilmeyenlerin siyasi anlayışlarının gelişimi.

Örneğin, tijolo (tuğla) kelimesi yaygın olarak kullanılan “üretken” bir kelimeydi. Bir gözlemci şunları iletti: “Bir inşaat sahnesinin resmi hazırlandı. Bu resim ilk olarak tijolo kelimesi olmadan gösterildi. Grup, kendi evlerini inşa etmek için tuğla kullanımı, toplumsal bir sorun olarak konut sorunu, daha iyi konutlara erişimin önündeki engeller ve ortaya çıkan diğer konular hakkında tartıştıktan sonra, ikinci resim gösterildi ve bu resimde inşaat sahnesi tijolo kelimesiyle birlikte gösterildi. Üçüncü resimde veya slaytta tijolo kelimesi tek başına yer aldı.” [3]

Okuma yazma öğreten eğitimciler daha sonra tijolo’yu heceye göre parçalara ayırarak diğer hecelerle karşılaştırma yoluyla harf-ses ilişkilerinin anlaşılmasını sağladılar (bu yaklaşım, İngilizcede değil ama harfler ve sesler arasında baskın olarak şeffaf bir ilişki bulunan Portekizce gibi dillerde etkilidir).

Freire okuryazarlık yöntemi ile siyasi anlayışın gelişimini conscientização (çeşitli şekillerde “bilinçlendirme” veya “eleştirel bilinç” olarak çevrilir) olarak tanımlanmıştır.

Bu terim, Freire tarafından popüler hâle getirilmiş olsa da ilk olarak devlet tarafından finanse edilen bir enstitü olan Brezilya İleri Araştırmalar Enstitüsü (ISEB) sosyologları tarafından ortaya atılmıştır. ISEB, savaş sonrası dönemde Brezilya kapitalizminin yükselişine hizmet eden bir ideoloji olan “ulusal kalkınmacılığı” teşvik etti. Freire bu noktada ikna olmuş bir “ulusal kalkınmacı”ydı. Conscientização, burjuva milliyetçi bir kavramdı ve esasen o dönemde okuma yazma öğrendikten sonra oy kullanma hakkına sahip olan köylülerin Brezilya’daki düzen partilerini desteklemelerini sağlamayı amaçlıyordu.

Araştırmacı Vanilda Paiva, önde gelen bir ISEB entelektüelinin görüşünü şöyle özetlemiştir: “Ulusal kimlik, eleştirel bilincin temel kategorisidir… Ulusal çıkarları göz önünde bulunduran eleştirel bilinç, ulusun bütünlüğü içindeki belirli konuları analiz edebilir ve o anda ulusal gerçekliği algılayabilir, aynı zamanda ulusal mücadelelerin hedefleri hakkında halihazırda ulaşılmış hedeflerle uyumlu olarak sürekli yeni seçimler yapabilir. ... Bu bilinç biçimi, doğal olarak belirli siyasi pozisyonların savunulmasına yol açacaktır: Emeğin insancıllaştırılması, tarım reformu, ulusal sanayinin güçlendirilmesi, Amazon’un Brezilya tarafından yerleşime açılması, ulusal egemenlik, ülkenin doğal kaynaklarının korunması, yabancı sermayenin sınırlandırılması vb.” [4]

Freire, okuryazarlık çalışmalarıyla ve özellikle de sadece bir slayt projektörü ve birkaç bilgi kartıyla köylülere 40 saatte okumayı öğretebileceğini iddia etmesiyle büyük ilgi gördü.

Latin Amerika’da okuma yazma öğretimi, Fidel Castro’nun radikal burjuva milliyetçi hükümetinin 1961 yılında Küba’da okuma yazma bilmemeyi ortadan kaldırmak için kitlesel bir kampanya başlatmasının ardından Soğuk Savaş döneminde siyasi bir mesele hâline geldi. Freire’nin bu dönemde artan önemi, azımsanmayacak ölçüde, Küba’nın teşvik ettiği eğitim alternatiflerine karşı alternatifler arayan ABD emperyalizminin desteğiyle ilişkiliydi. Freire’nin çalışmaları için gerekli fonun önemli bir kısmı, Latin Amerika ekonomilerini ABD’ye bağlamak ve ABD’nin bu kıtadaki emperyalist politikasına “ilerici” bir görünüm kazandırmak amacıyla Kennedy yönetiminin başlattığı bir yardım programı olan İlerleme İttifakı (“Alliance for Progress”) aracılığıyla sağlandı.

Freire, 1961 yılında Recife Belediye Başkanı tarafından şehir genelinde bir okuryazarlık programı geliştirmekle görevlendirildi. Daha sonra, bu programı yoksul Pernambuco eyaletinin tamamına yaymak için İlerleme İttifakı’nın finansmanını kabul etti. 1963 yılının mayıs ayında Brezilya Devlet Başkanı Joāo Goulart, hükümet yetkilileri, ABD Dışişleri Bakanlığı personeli ve Amerikalı gazetecilerden oluşan bir heyete, yeni eğitim almış ilk köylü grubunun resmi mezuniyet törenini izlettirdi. New York Times’ın bu olayla ilgili haberinde, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) temsilcisi Philip Schwab’ın şu sözleri yer aldı: “Biz insanlara sadece okuma yazma öğretmeye çalışmıyoruz. Okuryazarlık programı aracılığıyla bu insanları vatandaş olabilecek duruma getirmek istiyoruz.”

Goulart daha sonra Freire’yi, hükümetin eğitim bakanlığı aracılığıyla Brezilya genelinde çalışmaya davet etti. Bu proje, Mart 1964’te ABD destekli askeri darbeyle kesintiye uğradı.

Sınıf çatışmaları o kadar tırmanmıştı ki ABD emperyalizmi artık Goulart’ın popülist milliyetçiliğinin işçi sınıfını kontrol altında tutabileceğine ve sosyal devrimi önleyebileceğine inanmıyordu. Seçilmiş devlet başkanı, Küba’ya yönelik yaptırımlara ve çeşitli reform önlemlerine, örneğin pek çok petrol rafinerisinin kamulaştırılmasına ve ulus ötesi şirketlerin kârlarının kendi ülkelerine geri gönderilmesine getirilen sınırlamalara karşı çıkmasıyla, Washington’daki yetkililerin öfkesini üzerine çekmişti. Washington’un ordunun arkasına geçmesiyle, darbeden birkaç ay önce Freire’nin okuryazarlık programı için ABD’nin sağladığı finansman geri çekildi. Askeri darbe sonrasında Freire tutuklandı ve sürgüne gönderildi. Yeni diktatörlük rejimi, onu yoksullara okuma yazma öğretmeye yardım ederek komünizmin önünü açmakla suçladı.

Freire’nin “radikal” dönüşü ve Ezilenlerin Pedagojisi

Freire Şili’ye gitti ve Devlet Başkanı Eduardo Frei’nin Hristiyan Demokrat yönetimi için çalıştı. CIA, 1964 yılının eylül ayında Frei’nin seçim kampanyasına finansal destek sağlamış ve sosyal demokrat Salvador Allende’nin yenilgisini Soğuk Savaş’ta bir başarı olarak değerlendirmişti. Şili, 1960’larda Güney Amerika’daki diğer ülkelerden daha fazla kişi başına ABD yardımı aldı ve Frei’nin programlarının çoğu İlerleme İttifakı aracılığıyla finanse edildi. [5]

1964 ile 1969 yılları arasında Şili hükümetinin Tarım Reformu Kurumu ve UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) tarafından istihdam edildi ve Şili’nin kırsal bölgelerinde yetişkin okuryazarlık kursları açtı. Latin Amerika’da en yüksek okuma yazma oranına sahip Şili’nin kentsel bölgelerinin aksine, bu kırsal bölgelerde, nüfusun yüzde 36’sı okuma yazma bilmiyordu.

Frei yönetimi, “Freire yöntemi”ni benimsedi ve conscientização’yu teşvik etti. Okuryazarlık programının resmi el kitabının girişinde, üst düzey bir hükümet yetkilisi, yönetimin köylülüğün sözde “büyülü bilinci”ne karşı “eleştirel bilinç”i teşvik etme konusundaki hesaplarını açıkça ortaya koydu. Rapora göre, Şili’nin kırsal kesiminde yaşayan bir grup balıkçı, balıkların paragöz insanları hissedip onlardan kaçabileceğine inanıyordu. Yetkili, iyi bir avdan sonra balıkçıların birkaç gün ara vererek daha fazla kâr elde etme ve ekonominin gelişimine katkıda bulunma olasılığını göz ardı ettiklerinden şikâyet etti. [6]

1960’larda Şili devrim öncesi bir durumdaydı ve on yılın sonuna gelindiğinde Frei yönetimi derin bir kriz içindeydi. Yükselen enflasyon ve hükümetin kemer sıkma önlemleri, işçilerin yaşam standartlarını bozdu ve Latin Amerika’nın en kentleşmiş ülkelerinden birinde büyüyen bir grev dalgası başlattı. Kırsal kesimde, devlet güçleri büyük mülkleri işgal eden ve kamulaştırma talep eden köylülerle çatıştı. Bu, İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik patlamanın çöküşü ve ABD emperyalizminin Vietnam Savaşı ile tırmanan krizinin devrimci bir dönemi başlatmasıyla ve dünya çapında işçilerin ve gençlerin radikalleşmesiyle kesişiyordu.

Latin Amerika’daki geniş küçük burjuva ve aydın kesimleri 1960’larda radikalleşti. Küba devrimi önemli bir etki yarattı ve gerillacılık, “barışçıl bir arada yaşama”yı ve Halk Cephesi’nin burjuva partileriyle ittifakları yoluyla sosyalizme giden “parlamenter yol”u savunan Stalinist resmi komünist partilere bir alternatif olarak öne çıkarıldı.

Freire’nin Şili’de bulunan okuryazarlık ekibindeki birçok genç öğretmen ve yönetici, Hıristiyan Demokrat Parti’den, 1965 yılında kurulan orta sınıf Castrocu Movimiento de Izquierda Revolucionaria’ya (MIR, Devrimci Sol Hareket) geçtiler. Daha sonra, Stalinistlerin desteklediği Halk Cephesi (1970-1973) döneminde MIR, Salvador Allende yönetimine sözde “eleştirel destek” verdi. Bu oportünist-merkezci tutum, MIR’i destekleyen topraksız köylüleri, gelişmekte olan devrimci hareketi sabote eden ve ordu da dahil olmak üzere kapitalist devlete yönelik ölümcül yanılsamaları besleyen burjuva hükümete tabi kılmaya hizmet etti.

Freire, 1968 yılında Ezilenlerin Pedagojisi adlı eserini yazarken, MIR’ın politikasından ve Latin Amerika’daki benzer eğilimlerden açıkça etkilenmişti.

Freire’nin “radikal” dönüşünün niteliği sıklıkla yanlış anlaşılmış ve yanlış aktarılmıştır. Freire popülist-milliyetçi siyasi hareketleri ve Castrocu-Guevaracı gerillacılığı teşvik etti; köylülüğe yöneldi ve ABD emperyalizminin hakimiyetinden uzak, pan-Amerikan bir ekonomik kalkınma hedefledi. Bütün bunların işçi sınıfına yönelimle, Marksist siyasetin geliştirilmesiyle ve devrimci ve enternasyonalist-sosyalist bir program temelinde işçilerin siyasi bağımsızlığı için mücadeleyle hiçbir ilgisi yoktu. Daha doğrusu, Freire bunlara bilinçli olarak karşı çıkıyordu. Freire’nin Latin Amerika burjuvazisinin sözde ilerici kanadına sınıfsal yönelimi, kariyeri boyunca tutarlı bir şekilde devam etti.

Ezilenlerin Pedagojisi, Freire’nin bir yandan öğretim yaklaşımına dair değerlendirmesi, diğer yandan da küçük burjuva siyasi manifestosuydu.

Öğretim ve öğrenim süreciyle ilgili olarak, Freire’nin kitabında özellikle orijinal olan çok az şey vardı. Kitap, Amerikalı filozof John Dewey ve Fransız eğitimci Célestin Freinet tarafından geliştirilenler gibi onlarca yıllık ilerici pedagojik yaklaşımlardan büyük ölçüde yararlanıyordu. Bu tür kişiler otoriter olmayan öğretim yaklaşımlarını desteklemiş ve okuryazarlık edinmeyi öğrencilerin yaşadıkları toplum hakkında öğrendikleriyle ilişkilendirmeyi amaçlamışlardır.

Freire’nin ikinci noktaya ilişkin sunuşu, “kelimeyi öğreterek dünyayı öğret” çağrısıyla ilişkilendirildi. Ezilenlerin Pedagojisi ayrıca, daha sonra dünyanın dört bir yanındaki sayısız öğrenciye ve öğretmene duyurulan “bankacı eğitim modeli” metaforunu da tanıttı. Bu metaforda, didaktik “doğrudan öğretim” modellerinde eğitim bir “tasarruf yatırımı” eylemi haline geldiği gerekçesiyle eleştirilerek şöyle devam ediliyordu: “Öğrenciler ‘yatırım nesneleri’, öğretmen ise ‘yatırımcı’dır. Öğretmenler … tahviller çıkarır ve öğrencilerin sabırla aldığı, ezberlediği ve tekrarladığı yatırımlar yapar.” [7]

Freire’nin kitabında, sosyalist hareket içindeki pedagojik tartışmaların uzun süredir merkezinde yer alan birçok konunun ele alınmaması dikkat çekicidir. Örneğin, politeknik eğitimde fiziksel ve zihinsel emeğin rolü, okul ve toplum arasındaki ilişki ve insanlığın kültürel başarılarının işçi sınıfı ve gençlik tarafından etkili bir şekilde özümsenmesini sağlayan pedagojik uygulamalar gibi konular ele alınmamıştır.

Ezilenlerin Pedagojisi, bunun yerine, 1960’ların “Yeni Sol” hareketine özgü, abartılı bir retorik radikalizm sergiliyordu. Freire’nin kitabında bu çevreden (çoğu zaman gereksiz ve gösterişli bir şekilde) alıntılanmayan çok az sayıda isim vardı; bunların arasında Herbert Marcuse, Jean-Paul Sartre, Erich Fromm, Frantz Fanon ve Regis Debray bulunuyordu. Aynı şekilde, aşk ve “insanlaşma”nın aşırı duygusal kutsanışları da tipikti – karakteristik bir pasajda “Halka dönmek (conversion) derinlemesine bir yeniden doğuş gerekir,” deniyordu [age., s. 37]. Bu tür çağrılara, Stalinizmi savunma çabaları eşlik ediyordu. Freire, Mao Zedong’un sözde kültür devrimini, “hakimiyet kültürüne” karşı çıkan “derinlemesine bir eylem” olarak memnuniyetle karşıladı.

Siyasi olarak Freire, otoriter öğretime yönelik eleştirisini, işçi sınıfının devrimci-sosyalist partisini inşa etme çabalarına yönelik sert kınamalarla ilişkilendirmek istedi. Bu inşa çabalarını defalarca “sekterlik” ve “öncü liderlik” olarak kınadı. Ezilenlerin Pedagojisi’nde işçi sınıfına yapılan az sayıdaki atıflardan biri, işçi sınıfının “imtiyazlı” olduğu ve egemen sınıf ideolojisi tarafından manipüle edildiği yönündeki şikâyeti içeriyordu: “… özellikle ülkenin daha sanayileşmiş merkezlerinde büyük ezilen grupları, bir kent proletaryası oluşturur. Bu kesimler ara sıra kımıldansalar da, devrimci bilinçten yoksundurlar ve kendilerini imtiyazlı sayarlar. Burada manipülasyon, çok çeşitli aldatmacaları ve vaatleriyle genellikle verimli bir ortam bulur.” [8]

Ezilenlerin Pedagojisi, Latin Amerika burjuva milliyetçiliğinin iki türünü teşvik etti: Popülizm ve gerillacılık. Öncesinde Freire, Brezilyalı korporatist-popülist Devlet Başkanı Getúlio Vargas’ın 1 Mayıs 1950 tarihli konuşmasından uzun bir alıntı yaptı. Vargas bu konuşmada işçileri devlet destekli sendikalara katılmaya ve yönetiminin arkasında birleşmeye çağırmıştı. Freire, işçi sınıfını Vargas’ın otoriter burjuva hükümetine tabi kılmak için bu kampanyayı “halkın örgütlenmesini … yüreklendirme, … ulusal çıkarların savunulması için bir dizi önlemle bağlantılı” olarak takdim etti. [9]

Freire’nin gerillacılığa olan ilgisi, kurtuluş teolojisini ve Kolombiyalı “gerilla rahip” Camilo Torres’i desteklemesinin bir parçasıydı. Freire’nin “radikalizmi” hiçbir zaman din veya Katoliklik eleştirisine uzanmadı; kendisi hayatı boyunca bu dine sadık kaldı.

Ezilenlerin Pedagojisi, Küba hükümetini de destekledi ve Castro ile Guevara’yı “olağanüstü ölçüde diyalogcu bir önderlik grubu” olarak tanımladı. Freire, Castro’nun Kübalı Troçkistleri hapse atmasının ya da Guevara’nın, Meksika’daki hapishaneden serbest bırakıldıktan sonra Lev Troçki’nin suikastçısı Ramon Mercader’i kucaklamasının “diyalogcu” niteliğini hiçbir yerde açıklamadı. Yazarın, Latin Amerika’da on binlerce gencin ABD destekli ordu ve güvenlik güçleri tarafından işkenceye maruz kalıp öldürüldüğü gerilla hareketinin feci sonuçları konusunda kendi sorumluluğunu hiç dikkate almadığını da bunlara eklemek gerekir. Bu dönemde, girişimde bulunan çeşitli maceracı silahlı mücadeleler kolaylıkla bastırılmıştır.

Şili sürgünü sonrası dönem ve Halk Cephesi siyasetinin benimsenmesi

Ezilenlerin Pedagojisi’nin yayınlanmasından sonra Freire, 1969 yılında Şili’den ayrıldı ve iki yıl boyunca Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Harvard Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak çalıştı. Daha sonra İsviçre’nin Cenevre kentine taşındı ve burada on yıl boyunca Dünya Kiliseler Kongresi için çalıştı. Bu dönemde Freire, bağımsızlıklarını yeni kazanmış ülkelerde, çoğunlukla Afrika’daki eski Portekiz sömürgelerinde, pek çok okuma yazma kampanyası yürüttü ve aynı zamanda “Yeni Sol”un ünlü bir ismi olarak farklı ülkelerde söyleşi turlarına çıktı.

Julian Assange’ın WikiLeaks’te yayınladığı ABD diplomatik yazışmalarının incelenebilir durumdaki arşivi sayesinde, 1975 yılında ABD emperyalizminin Freire’nin sözde “radikal pedagoji”sini nasıl değerlendirdiğini gösteren çarpıcı bir olaya erişebiliyoruz.

ABD Dışişleri Bakanı ve kötü şöhretli savaş suçlusu Henry Kissinger, 7 Ağustos 1975’te gönderdiği diplomatik bir telgrafla, Freire’yi ABD’ye davet ettirmiş. Bu davet yapıldığında, Kissinger ve Başkan Richard Nixon’ın Şili ordusunun iktidarı ele geçirerek binlerce solcu işçi ve genci kaçırıp işkence etmesine ve/veya öldürmesine yardım etmelerinden iki yıl bile geçmemişti. Freire’yi “seçkin Brezilyalı eğitimci ve yazar” olarak tanımlayan Kissinger, telgrafta İsviçre’deki Amerikan diplomatlarından “Paulo Freire’yi Washington’da düzenlenen uluslararası okuryazarlık günü konferansında konuşma yapması için davet etmek üzere yardımcı olmalarını” ve ABD Eğitim Bakanlığı’ndan (USOE) ise “Freire’nin günlük harcırah ve seyahat masraflarını karşılamasını” istiyordu.

(ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri Kissinger’a, “Paulo Freire ile yapılan telefon görüşmesinden sonra, ofisinin kendisinin USOE davetini kabul etmesinin ne yazık ki imkânsız olduğunu teyit ettiğini” bildirmişler.)

Freire 1980 yılında sendika bürokrasisinin bazı kesimleri ile Pablocu ve eski Troçkist grupları da kapsayan sayısız “sol” oportünist örgüt tarafından kurulan Brezilya İşçi Partisi’nin (PT) kurucu üyesi oldu. İşçi Partisi, 1970’lerin sonunda Brezilya işçi sınıfının ayaklanma niteliğindeki kitlesel grev hareketini burjuva devletinin ve askeri yönetimden parlamenter demokrasiye “geçiş”in arkasına çekmede merkezi bir rol oynadı. İşçi Partisi, seçimlerdeki gücü arttıkça istikrarlı bir şekilde sağa kaydı ve parti, Brezilya’nın yönetici elitine iktidarda olduğu sürece onların çıkarlarını koruyacağına dair güvence vermeye çalıştı.

Freire bu süreçte önemli bir rol oynadı. 1988 yılında İşçi Partisi, São Paulo şehrinde belediye seçimlerini kazandı ve Freire, 1989 ile 1991 yılları arasında Belediye Başkanı Luiza Erundina de Sousa’nın eğitim sekreteri olarak görev yaptı. Bu görevde, şehrin harap durumdaki birçok devlet okulunu onarmak gibi sınırlı reform tedbirleri aldı. Brezilya’nın en büyük ve en zengin şehrinde kısa ömürlü Erundina yönetiminin daha geniş anlamı, İşçi Partisi’nin iktidar elitine yönetimin “güvenilir ellerde” olduğunu göstermesiydi.

On yıldan biraz fazla bir süre sonra, 2002 yılında, parti lideri ve eski metal işçileri sendikası başkanı Luiz Inácio Lula da Silva devlet başkanlığı seçimini kazandı ve görevdeyken burjuvazinin talep ettiği, IMF’nin dayattığı ekonomi politikalarını uyguladı. İşçi Partisi’nin yerel ve ulusal düzeydeki bu iktidar deneyimleri, partinin işçi sınıfı nezdindeki itibarını zedeledi ve Bolsonaro ile aşırı sağın önünü açtı. Bugün São Paulo’da İşçi Partisi, belediye meclisinin 55 sandalyesinden sadece sekizine sahip.

1992 yılında, Freire’nin görevdeki deneyiminin hemen ardından ve ölümünden beş yıl önce, son önemli kitabı olan Umudun Pedagojisi: Ezilenlerin Pedagojisini Yeniden Yaşamak’ı yayınlandı.

Bu kitap, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasının ve Latin Amerika’da ve uluslararası alanda ithal ikameye dayalı ekonomik milliyetçiliği savunan burjuva milliyetçi perspektifinin çöküşünün hemen ardından yazılmıştır. Artık ABD emperyalizmi ile SSCB arasında manevra yapamayan eski sömürge dünyasının yönetici elitleri, işçi sınıfına karşı IMF tarafından dayatılan “yapısal uyum” programlarını uygulayarak uluslararası mali sermayeyi çekmeye çalıştılar. El Salvador ve Nikaragua gibi ülkelerdeki çok sayıda küçük burjuva gerilla liderliği, ABD’nin dayattığı “barış” anlaşmalarını ve “serbest piyasa” kapitalizmi programını kabul ederek kendilerini burjuva parlamento partilerine dönüştürdüler.

Freire’nin Umudun Pedagojisi bu gelişmelere karşı moral bozukluğunu yansıtıyordu. Freire, eski Sovyetler Birliği’nde kapitalizmin restorasyonunun ardından yayılan antikomünist “tarihin sonu” zafer anlatısını yineleyerek, “reel sosyalizm”in (yani Stalinist devletlerin) “otoriter kalıbı” için “Stalin’in yanı sıra Marx ve Lenin de suçludur,” diye buyurdu. [10]

Sovyetler Birliği’ndeki karşıdevrimci Stalinist bürokrasinin suçlarından Marx ve Lenin’i sorumlu tutmaya yönelik bu antikomünist çabaya, Freire’nin sağcı siyaseti desteklemesi eşlik etti. Freire, “Marksistlerin modern olduklarına dair kendinden emin tavırlarını bırakmalarını, halk sınıflarıyla ilişkilerinde alçakgönüllü bir tutum benimsemelerini ve postmodern bir şekilde daha az kendinden emin ve daha az kesin olmalarını, yani giderek postmodernleşmelerini” talep etti. [11]

Freire artık sınıf işbirlikçi siyaseti daha önce olduğundan daha açık ve kaba bir şekilde onaylıyordu. 1992’de, El Salvador’da 12 yıldır süren iç savaş, Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi (FMLN) gerilla hareketinin iktidardaki sağcı ARENA partisine muhalefet eden bir partiye dönüşmesiyle sona erdi. Barış anlaşması, Washington tarafından finanse edilen ve silahlandırılan Salvador ordusunun on binlerce insanı öldürmesi ve “ortadan kaybetmesi” nedeniyle işlediği savaş suçları için genel af öngörüyordu. Freire bu önlemleri şu gerekçeyle destekledi: “Tüm sosyal sınıfların çıkarlarına uygun olan sosyal bütünün hayatta kalmasının, bu sınıfların birbirlerini anlamalarını zorunlu kıldığı tarihsel anlar vardır. ... Yeni bir demokratik süreçte, sınıflar arasındaki anlaşma alanını kademeli olarak genişletmenin ve farklı sınıflar arasında diyaloğu kademeli olarak pekiştirmenin, başka bir deyişle radikal pozisyonları kademeli olarak derinleştirmenin ve sekter pozisyonları aşmanın mümkün olduğu öğrenilebilir.” [12]

Şili Halk Cephesi ve 1973 darbesini değerlendiren Freire, sosyal demokrasi ve Stalinizmi sağdan eleştirdi ve sağcı Hristiyan Demokratlara yeterince taviz verilmediğini öne sürdü: “Hristiyan Demokratların solunda yer alan ilerici güçler için doğru yol, politikada etik taviz sınırları içinde onlara giderek yaklaşmak olurdu.” [13]

Her halükârda, Freire, askeri darbenin kaçınılmaz olduğu sonucuna varıyordu: “Şili’deki darbe, solun yaptığı hatalar olmasaydı da gerçekleşecekti. Hatalar ne kadar az olsaydı, darbe o kadar çabuk gerçekleşirdi. Sonuçta, darbenin nedeni, solun yaptığı hatalardan çok, yaptığı doğru şeylerde yatıyordu.” [14]

Bu bir siyasi iflas ilanıdır. Freire’nin darbeye ilişkin “derin” felsefi düşünceleri, sosyal demokrasinin, Stalinizmin ve MIR’ın 1973 felaketindeki sorumluluklarının örtbas edildiği kaba bir mazeret uydurmadan ibaretti. Şili’de devrimci bir durum ortaya çıkmıştı ancak eksik olan şey, Freire’nin her zaman karşı çıktığı siyasi liderlikti: Sosyalist politikalara bağlı bir işçi hükümeti için mücadele temelinde işçi sınıfının siyasi bağımsızlığını sağlamak için savaşan devrimci bir parti.

Sonuç

Paulo Freire’nin siciline dair nesnel bir değerlendirme, onu, yirminci yüzyılda sicilleri siyasi radikalizm alanındaki itibarlarıyla çelişen entelektüeller arasında ilk sıralara yerleştirmektedir.

Onun itibarı, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Stalinizm ve Pabloculuğun siyasi etkisini yansıtmaktadır. Eğitim, Frankfurt Okulu’nun anti-Marksizminden en çok etkilenen disiplinler arasındaydı. Son on yıllarda, Freire’nin öğrencileri olan Peter McLaren ve Henry Giroux gibi isimler öne çıkarılmış ve onların küçük burjuva “radikal” pedagoji anlayışı devrimci ve hatta Marksist olarak sunulmuştur.

Bu durum artık sınırına dayanmıştır. Freire’nin eğitim yazılarının dayandığı siyasi perspektifin tamamen başarısız olduğu kanıtlanmıştır. Aynı zamanda, uluslararası kapitalist sistemin krizi, eğitimciler ve okul çalışanlarının geniş kesimlerini siyasallaştırmıştır. COVID-19 pandemisi başlamadan hemen önce, Brezilya’nın yanı sıra ABD, Fransa, Şili, Arjantin, Cezayir ve Tunus gibi ülkelerde öğretmenlerin büyük çaplı grevleri görüldü. Şimdi, sayısız ulusal hükümetin büyük şirketler adına ekonomiyi yeniden açma ve yüz yüze eğitime dönme çabaları arasında, öğretmenler ve okul çalışanları, yönetici elitlerin ölümcül “sürü bağışıklığı” stratejisine karşı mücadelenin ön saflarında yer alıyorlar.

Önümüzdeki dönemde, giderek daha geniş öğretmen ve eğitim emekçileri kesimleri sosyalist ve enternasyonalist bir program için mücadeleye katılacaklar. Bununla birlikte, Frankfurt Okulu ve sahte sol siyasetin “Augean ahırları”nın iyice temizlenmesi ve yirminci yüzyılın ikinci yarısında Stalinizm tarafından büyük ölçüde gömülen klasik Marksizmin eğitim teorisi ve pratiği ile olan zengin tarihinin yeniden özümsenmesiyle gerçek anlamda sosyalist bir pedagojik perspektifin yeniden ortaya çıkması beklenebilir.

Dipnotlar

[1] Andrew J. Kirkendall, Paulo Freire and the Cold War Politics of Literacy (University of North Carolina Press, 2010), s. 15.

[2] Paulo Freire, Letters to Cristina: Reflections on My Life and Work (Routledge, 1996), s. 82.

[3] Cynthia Brown, “Literacy in 30 Hours: Paulo Freire’s Process in Northeast Brazil,” Ira Shor (ed.), Freire for the Classroom: A Sourcebook for Liberatory Teaching (Boynton/Cook, 1987), s. 226.

[4] Bu alıntı, IESB'nin önde gelen entelektüellerinden ve Freire üzerinde büyük etkisi olan Vieira Pinto'nun sözlerinin başka sözcüklerle alıntısıdır; Vanilda Paiva, National Developmentalismo: its influence on Paulo Freire (Instituto de Estudos da Cultura e Educação Continuada, 2016), e-kitap baskısında 2610. sayfa.

[5] Kirkendall, Paulo Freire and the Cold War Politics of Literacy, s. 64.

[6] Age., s. 71.

[7] Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisi (İstanbul: Ayrıntı, 1991), s. 47. İngilizceden çeviren: Dilek Hattatoğlu

[8] Age., s. 117.

[9] Age., s. 121.

[10] Paulo Freire, Pedagogy of Hope: Reliving Pedagogy of the Oppressed (Bloomsbury, 2014), s. 86.

[11] Age., s. 86.

[12] Age., ss. 33, 185.

[13] Age., s. 30.

[14] Age., ss. 177-178.

Loading