Perspektif

Trump’ın Portland’a askeri birlik göndermesini durdurun! İşçi sınıfını diktatörlüğe karşı seferber edin!

Başkan Donald Trump, 25 Eylül 2025 Perşembe günü Washington'da Beyaz Saray'ın Oval Ofisi'nde faşizm karşıtlığıyla mücadeleye ilişkin imzalı başkanlık memorandumu tutuyor. [AP Photo/Alex Brandon]

Trump’ın ölümcül şiddet kullanma yetkisiyle Oregon eyaletinin Portland şehrine asker gönderme kararı, Amerikan halkına karşı suç teşkil eden bir saldırıdır ve demokratik hakları ortadan kaldırarak bir polis devleti kurmak için planlanmış bir komplonun parçasıdır.

Cumartesi sabahı Trump, Truth Social’da şu mesajı paylaştı: “İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem’in talebi üzerine, Savaş Bakanı Pete Hegseth’e, savaşın tahrip ettiği Portland’ı ve Antifa ve diğer iç teröristlerin saldırısı altında olan ICE tesislerimizi korumak için gerekli tüm askerleri sağlaması talimatını veriyorum. Ayrıca, gerekirse tam güç kullanılmasına da izin veriyorum.”

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, orduya, sivillere karşı ölümcül güç kullanma talimatıyla bir Amerikan şehrine gitme emri veriyor. Bu, Anayasa ve Posse Comitatus Yasası’nın eşi görülmemiş bir ihlalidir. Bu, “ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü veya halkın barışçıl bir şekilde toplanma ve şikayetlerinin giderilmesi için hükümete dilekçe verme hakkı”nın kısıtlanmasını yasaklayan Birinci Yasa Değişikliği’nde yer alanlar da dahil olmak üzere, halkın vazgeçilemez ve devredilemez haklarına yönelik doğrudan bir saldırıdır. “Ağır suçlar ve kabahatler”in bir tanımı varsa, işte budur.

Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (ABD) 19 Eylül’de yaptığı açıklamada yazdığı gibi, “Şu anda yaşananların, ordu, polis, paramiliter güçler ve faşist çetelere dayanan bir başkanlık diktatörlüğü kurma çabası olmadığına dair kendini kandırıcı tüm umutları bir kenara bırakmak gerekir.”

Charlie Kirk’ün öldürülmesinden bu yana yaşanan tüm olaylar, önceden hazırlanmış planları uygulamak üzere organize edildi. Trump ile Steven Miller ve Steve Bannon dahil olmak üzere suç ortakları, geçen hafta sonu Arizona’da düzenlenen grotesk anma törenini faşist bir silahlanma çağrısına dönüştürdüler, Kirk’ü şehit ilan ettiler ve solculara karşı “savaş” çağrısı yaptılar.

Trump, Ulusal Muhafız ve federal birliklerin Amerikan şehirlerine konuşlandırılmasını meşrulaştırmak için Kirk’ün sözde “son sözlerini” kullandı. Trump, Portland’a orduyu gönderme emri verirken, bu hafta Ulusal Muhafız’ın Memphis’e konuşlandırılması için hazırlıklar devam ediyor. Trump’ın bu ayın başlarında “savaş”la tehdit ettiği Chicago da dahil olmak üzere başka şehirler de bunu takip edecek.

Trump’ın Portland’a “savaş” ilan etmesi, salı günü yaşanacak iki gelişmeden önce geldi. Bunlardan ilki, “Savaş Bakanı” Pete Hegseth’in Washington dışında düzenleyeceği olağanüstü toplantıdır. Bunun için dünya çapındaki askeri üslerden yüzlerce muvazzaf general ve amiralin ülkeye gelmesi emredildi. Bu toplantıyla, Trump’ın ordu üzerindeki doğrudan kontrolünü pekiştirmek amaçlanıyor. Toplantıda, subayların, Amerikan halkına karşı askerleri seferber eden Trump’a sadakat yemini etmeleri istenecek.

İkincisi, bütçe süresinin 30 Eylül gece yarısı sona erecek olmasıdır. Trump, hükümetin kapatılmasını, federal çalışanların topluca işten çıkarılması ve devam eden darbesine uygun olarak devletin geniş çaplı yeniden yapılandırılması için kullanma niyetini açıkça ortaya koydu.

Portland’ın hedef alınması, Trump’ın 25 Eylül’de tüm sol muhalefeti “iç terör” olarak nitelendiren muhtırasının ardından geliyor. Daha önceki bir başkanlık kararnamesinin ardından yayımlanan bu belge, birbiriyle ilgisiz olayları bir araya getirerek geniş bir sol “terör” ağının var olduğu yönünde bir kurgu oluşturuyor ve “bu şiddet davranışını harekete geçiren ortak unsurların Amerikan karşıtlığı, kapitalizm karşıtlığı ve Hristiyanlık karşıtlığı olduğunu” ilan ediyor.

Trump hükümetinin tutumu, faşist sağa karşı tüm muhalefetin suç niteliğinde bir “iç terör” olduğu yönündedir. Bu tanım, her türlü siyasi muhalefeti yasa dışı hale getirmeye yönelik bir çerçeve oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu geniş siyasi baskı ağına Demokratik Parti bile dahildir.

Geçen ay Fox News’te bir programa katılan Beyaz Saray Genel Sekreter Yardımcısı Stephen Miller, “Demokratik Parti bir siyasi parti değil. İçerideki bir aşırılıkçı örgüt,” diye konuşmuştu.

Çarşamba günü CNN’de yayınlanan bir televizyon röportajında, İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem’e, bakanlığın Demokratik Parti’yi “iç aşırılıkçı örgüt” olarak sınıflandırmayı ve böylece onu yaygın baskı harekâtının hedefi haline getirmeyi düşünüp düşünmediği doğrudan soruldu. Noem, soruya cevap vermeden, “Onların görüşlerinin aşırı olduğunu düşünüyorum,” dedi.

İngiliz gazetesi The Independent, “Miller’ın Demokratik Parti’nin tamamının ‘iç aşırılıkçı örgüt’ olarak suçlu ilan edilme önerisi gerçekten hayata geçirilirse, Amerikan demokrasisinin sonunu getirir,” diye yazdı. Hiçbir büyük Amerikan gazetesi bu konuyu gündeme getirmedi ve önde gelen hiçbir Demokrat, Beyaz Saray’da partilerinin yasa dışı ilan edilip edilmeyeceğine dair tartışmaların sürdüğü konusunda uyarıda bulunmadı.

Trump bireysel hareket etmiyor, onu dışarıda savaş ve içeride baskı yoluyla servetini savunmak için bir araç olarak gören şirket-finans oligarşisinin temsilcisi olarak hareket ediyor. Egemen seçkinler, sosyal programlardan geriye kalanlara yönelik büyük bir saldırı hazırlıyor. Bu saldırının ana hedefi, oligarşinin aşırı servetini ve gücünü korumak için yaşam standartları ve demokratik hakları ezilmesi gereken işçi sınıfının kendisidir.

Yönetim, darbesini yaparken Demokratik Parti’nin korkaklığına ve suç ortaklığına güveniyor.

Trump’ın Portland’a asker göndermesine yanıt olarak, Demokratlar, Trump’ın eylemlerini önemsiz göstermek ve devam eden darbesine karşı siyasi muhalefeti sona erdirmek amacıyla açıklamalar yayınladı. Oregon Valisi Tina Kotek, “Oregonlulardan sakin olmalarını ve güzel bir sonbahar gününün tadını çıkarmalarını rica ediyorum,” diye yazdı. Demokratik Parti’nin eyalet örgütü, Trump’tan “bu tehlikeli güç suistimalinden vazgeçip, asıl yönetme işine odaklanmasını” rica eden bir açıklama yaptı.

Ulusal düzeyde, bir avuç kişi, hiçbir taahhütte bulunmayan, laf kalabalığı türünden açıklamalar yayınladı. Acil bir parti toplantısı çağrısı yapılmadı, kitlesel protesto çağrısı yapılmadı, hatta orduya anayasaya aykırı emirleri reddetme yükümlülüğü olduğu konusunda bir uyarı bile yapılmadı.

Senato Azınlık Lideri Chuck Schumer, “Portland ‘savaşın tahrip ettiği’ bir şehir değil. ABD askerleri siyasi oyuncaklar değil. Ve Trump bir kral değil. Demokratlar onu durdurmak için Kongre’de mücadele edecekler,” diye tweet attı.

Senatör Bernie Sanders da benzer şekilde, “Sayın Başkan: Anayasayı okuyun. ABD ordusunun görevi bizi YABANCI düşmanlardan korumaktır, Portland, Oregon’dan değil. Bu ülkede kanunu uygulamak için yerel ve eyalet polisi vardır, federal askerler değil. ABD ordusunu Amerikalılara karşı kullanmayı bırakın,” dedi. Sanders’ın açıklaması siyasi bir saçmalıktır. Sanki Trump, bir yurttaşlık dersi ile diktatörlük çabalarından vazgeçirilebilirmiş gibi, Sanders darbeciye darbesini durdurması için yalvarıyor.

Trump ile aynı milyarder oligarkları temsil eden Demokratlar, Trump’ın diktatörlüğüne karşı çıkmaktan çok, ona karşı kitlesel bir hareketin ortaya çıkmasından korkuyorlar. Trump ve onun faşist yardımcılarının partiyi bir bütün olarak hedef alacakları yönündeki doğrudan tehditlerine rağmen sessiz kalıyorlar.

Bu açıklamanın yazıldığı sırada, AFL-CIO da Trump’ın Portland’a asker gönderme emrine herhangi bir yanıt vermemişti. AFL-CIO Başkanı Liz Shuler, geçen hafta yaşanan gelişmelere, perşembe günü, hükümetin kapanma tarihinin yaklaşmasıyla ilgili bir kamuoyu açıklamasıyla yanıt verdi ve yönetimden “işe koyulmasını” ve “maliyetli bir hükümet kapanmasını önlemek için artık bir finansman çözümü bulmasını” istedi.

Her fabrikada, işyerinde ve okulda acilen şu soru sorulmalıdır: Trump’ın darbesi nasıl durdurulacak? Darbeye karşı muhalefet Kongre’den, mahkemelerden veya burjuva medyadan gelmeyecek. Direniş olacaksa, işçi sınıfının öncülüğünde, demokratik hakların tüm gerçek savunucularının seferber edilmesi yoluyla, tabandan gelmelidir.

Tarihsel olarak, diktatörlük ve baskı tehdidiyle karşı karşıya kaldığında, işçi sınıfının en güçlü silahı genel grev, yani gerici güçleri hareketsiz hale getirmek için örgütlü bir şekilde iş bırakmak olmuştur.

Sadece bir hafta önce Sosyalist Eşitlik Partisi, Anayasayı ortadan kaldırmaya yönelik gelişen komploya karşı uyarıda bulunduğu açıklamasında, “İşçi sınıfını birleştirebilecek ve onun muazzam endüstriyel ve ekonomik gücünü Trump rejimine karşı seferber edebilecek yeni bir örgütlenme biçiminin kurulması” çağrısında bulundu. Açıklama şöyle devam ediyordu:

Sosyalist Eşitlik Partisi’nin önerdiği bu yeni örgütlenme biçimi, taban komiteleridir. Trump’ın diktatörlüğüne karşı direnişi örgütlemek için her fabrika, işyeri, okul ve mahallede bu komiteler kurulmalıdır. Bu komiteler, işçi sınıfının tüm kesimlerini (sanayi, lojistik, ulaşım, restoran ve fast food, sosyal hizmetler, hukuki savunma, eğitim, sanat ve kültür, eğlence, tıp, sağlık hizmetleri, bilim, bilgisayar teknolojisi, programlama ve diğer yüksek uzmanlık gerektiren meslekler) ve öğrenci gençliği, Trump’ın faşist hükümetine, Demokratların suç ortaklığına ve demokratik haklara ve yaşam standartlarına yönelik daha geniş çaplı saldırıya karşı birleştiren direniş merkezleri haline gelmelidir.

Sendika bürokrasilerinin hakimiyetini kırmak için taban komitelerinin inşa edilmesi şarttır. Sendika bürokrasileri, şirketlerin emek polisi işlevi görmekte ve güçlerini işçi sınıfının her türlü direnişini engellemek için kullanmaktadır. Yetki, bürokratik parazitlerin ofislerinden işyerlerinde ve şantiyelerde çalışan işçilere devredilmelidir. Böylece strateji, politika ve eylemle ilgili tüm kararlar işçi sınıfı tarafından demokratik olarak alınabilir.

Tüm işyerlerine yayılan bu taban komiteleri, ülke çapında demokrasinin savunulmasının dayandırılabileceği yeni koordineli sosyal güç merkezleri yaratacaktır. Seferber olan işçi sınıfı, şu anda dağınık olan tüm protesto unsurlarını, kapitalist oligarşinin önderlik ve kontrol ettiği nefret edilen hükümete karşı kitlesel bir sosyal hareket biçiminde güvenle harekete geçirip birleştirebilecektir.

İşçi sınıfı tüm demokratik hakları savunmak üzere seferber olmalıdır. Bu, toplu sınır dışı etme biçiminde canice ve insanlık dışı politikaya karşı çıkmak ve Anayasa’da güvence altına alınan doğum yoluyla yurttaşlık ilkesini tavizsiz savunmak demektir. Sınıf bilinçli işçi, “yerli” ve “yabancı” şeklindeki gerici ayrımı reddeder. Bu ayrım yalnızca işçi sınıfını bölüp zayıflatmaya hizmet etmektedir.

Trump’ın darbesine karşı mücadele ancak işçi sınıfının kapitalist oligarşiye ve bir bütün olarak kapitalist sisteme karşı bağımsız seferberliği yoluyla ileriye taşınabilir.

İşçiler, gençler ve demokratik hakları gerçekten savunanlar; Sosyalist Eşitlik Partisi’nin, büyüyen muhalefeti sosyalist-enternasyonalist bir programla donatma ve bu mücadeleye yol göstermek için gereken devrimci önderliği inşa etme mücadelesine destek olun ve mücadeleye katılın!

Loading