Komünist Parti Marksist - Kenya’nın (CPM-K) Stalinist lideri WSWS’nin teşhirinin ardından Troçkizmi karalıyor

Stalinist Komünist Parti Marksist – Kenya (CPM-K) Genel Sekreteri Booker Omole, 12 Mart’ta partinin internet sitesinde “Troçkizmle Mücadele: Sonra Değil Şimdi” başlıklı bir açıklama yayımladı.

Omole, Stalinist bürokrasinin Bolşevik Parti’yi yok etmedeki karşıdevrimci rolünü, 1936-1939 yılları arasında Marksist işçi ve aydın kuşaklarının en iyi temsilcileri de dahil olmak üzere yüz binlerce sosyalistin fiziksel olarak imha edildiği Büyük Temizlik’ini ve dünyanın dört bir yanındaki devrimci hareketlere ihanet etmesini kutlayarak, Troçkizme iftira dolu bir saldırıda bulunuyor.

Booker Ngesa Omole, 2020. [Photo by Gracemutheum / Wikimedia / CC BY-SA 4.0]

Açıklama, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) çevrimiçi yayını olan WSWS tarafından 4, 5 ve 6 Mart tarihlerinde yayımlanan “Stalinist Komünist Parti Marksist – Kenya işçiler ve gençler arasında artan hoşnutsuzluk karşısında yeni siyasi tuzaklar peşinde” başlıklı üç bölümlük yazı dizisine panik içinde verilen bir tepkidir. Omole’nin yanıtı, WSWS’nin eleştirisinin parti içinde ve çevresinde işçiler, öğrenciler ve gençler arasında tartışma yarattığını açıkça ortaya koyuyor:

Son günlerde, Parti içinde Troçkist eğilimlerin çirkin yüzünü gösterdiğini gözlemledik. [...] Özellikle genç kadrolarımız için bu meseleleri ele almak zorunludur. Parti, Troçkist sapmaları tespit etme ve bunlarla etkili bir şekilde mücadele etmek için doğru politikayı geliştirme yeteneğine sahip olmalıdır.

WSWS, CPM-K’yi burjuva ve orta sınıf kesimlere hizmet eden kapitalizm yanlısı, milliyetçi bir parti olarak teşhir etti. Parti’nin Kasım 2024 Kongresi, devlet öncülüğündeki kapitalizme desteğini tekrar teyit ettiği bir yeniden markalaşma girişimiydi. Geçen yılki Gen-Z protestoları ve IMF kemer sıkma politikalarına karşı kitlesel grevler sırasında CPM-K, bir yandan hareketi kontrol altına almaya çalışırken diğer yandan onu destekliyormuş pozu takınmıştı. Bu ihanet, CPM-K’nin Stalinist bir parti olarak uzun zamandır Kenya egemen sınıfına ve emperyalizme yönelmesinin bir ürünüdür. Bu yönelişin kökleri, işçi mücadelelerini kapitalist ittifaklara tabi kılan karşıdevrimci “Milli Demokratik Devrim”e dayanmaktadır.

Omole, WSWS’den bahsetmekten veya WSWS’nin argümanlarını ele almaktan kaçınıyor. Bu sessizliği, argümanlarımızın doğruluğunun altını çizmektedir. Omole, program ve perspektifle ilgili temel meselelerin tartışılmayacağını açıkça belirtiyor. CPM-K’nin “bir tartışma topluluğu olmadığını” ilan ediyor.

Ortaya konan siyasi ve tarihi argümanlara cevap veremeyen Omole, bunun yerine iftira ve baskıya başvuruyor ve muhalefetin şiddetle karşılanması gerektiğini ilan ediyor: “Bu eğilimler fark edilip yok edilmelidir.”

CPM-K, Mayıs ayında Nairobi’de Stalinist örgütlerin uluslararası bir konferansına ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, muhalefeti bildik Stalinist bürokratik manevralar, sindirme ve ihraç yöntemleriyle bastırmayı amaçlıyor. Omole, Troçkizmin “mutlak netlik ve demir disiplin” ile karşı konulması gereken bir “tehdit” olduğunu ilan ediyor ve “Troçkizme karşı mücadelenin teorik bir tartışma meselesi değil, devrimci beka sorunu” olduğunu söylüyor.

“Teorik tartışma”yı yasaklayan bir örgütte nasıl “mutlak netlik” olabilir? Bay Omole tarafından talep edilen “demir disiplin”; gerçek Stalinist tarzda, parti üyelerinin ağızlarını kapalı tutmalarını, beyinlerini kullanmamalarını ve bu küçük burjuva diktatör ne derse onu yapmalarını gerektirmektedir. Omole’nin “devrimci beka” ile kastettiği şey, örgüt ve kaynakları üzerindeki kişisel kontrolünün korunmasıdır.

Omole’nin Troçkizme karşı sert eleştirilerinin entelektüel içeriği bir hiçten ibarettir. WSWS tarafından gündeme getirilen tarihsel ve programatik sorunlara yanıt veremeyen Omole, Troçki’nin Sol Muhalefet’i ile Stalinist bürokrasi arasında 1920’lerde meydana gelen ve Sovyetler Birliği’nin kaderini belirleyen bölünmenin muhasebesini yapmadığı gibi, Stalinizmin uluslararası işçi hareketi üzerindeki yıkıcı etkisini de dürüst ve gerçekçi bir şekilde ele almıyor. Onun tek yanıtı, uzun süredir gözden düşmüş Stalinist iftiraları tekrarlamaktır:

Troçkizm, sosyalizmi inşa etmede zorlu ve disiplinli çalışmayı reddeden küçük burjuva bir sapmadır. Troçki’nin kendisi her kritik anda Lenin’e karşı durmuş, 1903’te tereddüt etmiş, 1917’de Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesine karşı çıkmış ve daha sonra Stalin’e ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi liderliğine karşı bir hizip savaşı yürütmüştür. Troçki’nin sözde “Sürekli Devrim”i bir devrim teorisi değil, bir felaket reçetesiydi; maddi koşulları dikkate almaksızın dünyanın derhal altüst edilmesine yönelik pervasız bir talepti. Troçki, Lenin’in stratejik yaklaşımını reddederek, ulusal kurtuluşu ve proleter iktidarın tek bir devlette birleştirilmesi gerekliliğini önemsemedi.

Hâlâ Stalin’in gizli polisinin muhaliflerini ceza almadan öldürebildiği 1930’larda yaşadığını hayal eden Omole, tarih ve siyaset tartışmalarının başlamadan bitirilebileceğini umuyor.

1943'te Josef Stalin [AP Photo]

Hâlâ Stalin’in gizli polisinin muhaliflerini ceza almadan öldürebildiği 1930’larda yaşadığını hayal eden Omole, tarih ve siyaset tartışmalarının başlamadan bitirilebileceğini umuyor.

Tüm bürokratlar gibi Omole’nin de örgütünün tabanına karşı tutumu bir aşağılama ve korku bileşiminden oluşmaktadır. Omele demagojik açıklamalarına meydan okumaya cüret edenleri küçümsüyor ve hiçbir şey onu devrimci teori ve Marksist tarihe ilginin gelişmesinden daha fazla korkutmuyor.

Ancak Omole’nin Troçkizme karşı atıp tutmaları, CPM-K’nin zor sorular sormaya başlayan üyeleri ve destekçileri olduğunun açık bir göstergesidir. WSWS, onları, Dördüncü Enternasyonal’in Stalinizme karşı mücadele tarihini incelemeye çağırmaktadır. Bunlar akademik tartışmalar değildir. Bunlar, yirminci yüzyılı şekillendirmiş olan ve bugün Kenya’da, Afrika’da ve uluslararası alanda işçi sınıfının geleceğini şekillendirmeye devam eden belirleyici meseleleri içermektedir.

Stalinizme karşı Troçkizm

Troçkizm ile Stalinizm arasındaki çatışma özünde işçi sınıfı sosyalist enternasyonalizmi ile küçük burjuva milliyetçiliği arasındaki asli mücadeleyi temsil etmektedir. Kökleri Marksist ilkelere dayanan Troçkizm, sosyalizme ancak işçi sınıfının uluslararası birliği ve seferberliği yoluyla ulaşılabileceği konusunda ısrarcıdır. Dünya devrimini birbiriyle bağlantılı tek bir süreç olarak görür; sosyalist devrimin bir ülkedeki başarısı ya da başarısızlığı, proletaryanın dünya çapındaki daha geniş çaplı zaferine bağlıdır.

Omole’nin, Lev Troçki’nin devrime ihanet ettiği yönündeki Stalinist Büyük Yalan’ı tekrarlayarak yaptığı kaba tahrifatların aksine, Troçki 1917 Rus Devrimi’nin başlıca liderlerinden biri ve Rus İç Savaşı’nda (1917-1921) emperyalist orduları yenilgiye uğratan Kızıl Ordu’nun kurucusu olarak Lenin’in yanında yer almıştır. Troçki’nin Sürekli Devrim teorisi “pervasız bir talep” değil, Lenin’in Nisan Tezleri’nin ve 1917 Ekim Devrimi’nin dayandığı, kapitalizmin ve uluslararası işçi sınıfının dünya-tarihsel gelişimini temel alan bilimsel bir perspektiftir.

Lev Troçki [Photo by Bundesarchiv, Bild 183-R15068 / CC BY-SA 3.0]

Troçki’nin ilk kez 1906’da formüle edilen teorisi, Rusya’daki demokratik devrimin zorunlu olarak sosyalist bir devrim biçimini alacağını öngörüyordu. O zamanki Rusya ve bugünkü Kenya gibi kapitalist gelişmenin geciktiği ülkelerde, 18. ve 19. yüzyıl devrimleriyle bağlantılı demokratik görevlerin, burjuvazinin önderliğinde artık gerçekleştirilemeyeceğini açıklıyordu. Burjuvazi artık hem emperyalist dünya düzenine tabiydi hem de eylemlerinde her şeyden önce işçi sınıfının yarattığı tehditten korkarak hareket ediyordu. Eskiden burjuva devrimiyle ilişkilendirilen demokratik görevleri, sosyalist bir devrimle iktidarın ele geçirilmesi yoluyla gerçekleştirmek, ezilen kırsal kitleleri arkasına alacak işçi sınıfına düşüyordu. Bu sosyalist devrim, aynı zamanda emperyalizmin yıkılması için verilen uluslararası mücadeleyle bilinçli bir şekilde bağlantılı olmalıydı.

Dünya ekonomisi ve dünya siyaseti çağında hem ileri hem de az gelişmiş ülkelerdeki işçi sınıfının mücadelesi ulusal değil uluslararası bir stratejiye dayanmalıdır. Troçki 1930’da şöyle yazmıştı:

Sosyalist devrimin ulusal sınırlar içinde tamamlanması olanaksızdır. Burjuva toplumundaki bunalımın temel nedenlerinden biri, bu toplumda yaratılan üretici güçlerin artık ulusal devletin çerçevesiyle bağdaşamamasıdır. Bu, bir yandan emperyalist savaşlara, diğer yandan da bir burjuva Avrupa Birleşik Devletleri ütopyasının doğmasına yol açar. Sosyalist devrim ulusal arenada başlar, uluslararası arenada gelişir ve dünya arenasında tamamlanır. Böylece sosyalist devrim, kelimenin daha yeni ve geniş bir anlamında da, sürekli bir devrim haline gelir: sosyalist devrim, ancak yeni toplumun gezegenimizin tüm yüzeyinde en son zafere ulaşmasıyla tamamlanacaktır.*

Lenin’in ölümünden sonra, Stalinizm, ulusal sınırlar içinde sosyalizmin inşası gibi yanlış ve gerici bir ütopya uğruna uluslararası devrim perspektifini terk ederek gerici “tek ülkede sosyalizm” teorisini geliştirdi. Bu ulusalcı sapış, Marksizmden tarihi bir kopuşa işaret ediyor ve dünyanın ilk işçi devletinin yozlaşmasına yol açıyordu. Devlet ve parti bürokrasisi kendi ayrıcalıklarını korumak için işçi sınıfını bastırdı, Marksist önderliği tasfiyelerle fiziksel olarak yok etti ve dünya çapındaki devrimci mücadelelere ihanet etti. Sovyet bürokrasisi, 1927’de Çin Devrimi’nin yenilgiye uğratılmasında, 1936-1939 yılları arasında İspanyol Devrimi’nin ezilmesinde ve 1931-1933 yılları arasında Alman işçi sınıfının yönünün şaşırtılıp felç edilmesinde belirleyici bir rol oynamış; Hitler’in işçi hareketinin örgütlü direnişiyle karşılaşmadan iktidara gelmesinin önünü açmıştır.

21 Mart 1933, Potsdam Günü, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg (sağda) Nazi lideri Adolf Hitler’in Almanya Şansölyesi olarak atanmasını kabul ediyor. [Photo by Theo Eisenhart/Bundesarchiv, Bild 183-S38324 / CC BY-NC-SA 3.0]

Bu süreç, Troçki’nin İhanete Uğrayan Devrim’de (1936) uzun zaman önce öngördüğü bir çöküş olan 1991’de Sovyetler Birliği’nin tasfiyesi ve 1980’lerden itibaren Maocu Çin’de kapitalizmin restorasyonu ile sonuçlandı. Her iki durumda da egemen bürokrasiler kendilerini yeni bir kapitalist elite dönüştürdüler: Rusya’da bugün Vladimir Putin’in otoriter rejimi tarafından temsil edilen oligarklar; Çin’de ise Şi Cinping yönetiminde baskıcı bir kapitalist polis devleti.

Troçkizm işçi demokrasisini savundu ve bunun sosyalist proje için vazgeçilmez olduğunu söylemeye devam ediyor. Troçkizm bir işçi devletinin, serbest seçimler, açık siyasi tartışma ve ekonomik planlama üzerinde demokratik denetim yoluyla işçi sınıfının aktif katılımına dayanması gerektiğinde ısrarcıdır. Buna karşın Stalinizm, işçi demokrasisinin yerine bürokratik bir kastın diktatörlüğünü getirmiş; baskı, sansür ve tüm muhalefetin şiddetle bastırılması yoluyla kendi egemenliğini dayatmıştır.

Bugün de karşıtlık aynı keskinliktedir. Troçkistler, kapitalizm yanlısı sendika bürokrasisinden bağımsız olarak, işçiler tarafından yönetilen ve işçiler için çalışan taban komiteleri inşa etmek için mücadele etmektedir. Stalinist partilerin kalıntıları ise “toplumsal barış” bayrağı altında ücretleri baskılama, işten çıkarmalar ve kemer sıkma politikaları uygulayarak, egemen seçkinler adına işçi sınıfına polislik yapmaya hizmet eden bürokrasiyi destekler ve genellikle de onların bir parçasıdırlar. Stalinistler kapitalist devlet aygıtı içinde makamlar alırlar. Troçkistler ise bu aygıtın devrimci yoldan yıkılması için uğraşırlar.

Troçkizm, sosyalizmin ancak işçi sınıfı önderliğinde, ulusal burjuvaziden bağımsız ve ona karşı uluslararası bir süreç olarak gerçekleştirilebileceğinde ısrar eder. “Ulusal kurtuluş” adına sınıf mücadelesini bastıran her türlü stratejiyi reddeder. Stalinizm, iki aşamalı bir teoriyi teşvik eder. Bu teori, sözde “ilerici” ya da “komprador olmayan” burjuvazinin önderlik ettiği bir “demokratik” ya da “ulusal kurtuluşçu” başlangıç aşaması adına sosyalizm için mücadeleyi erteler. Bu şemaya göre, sosyalizm mücadelesi ancak kapitalizm ve burjuva demokrasisi sağlamlaştırıldıktan sonra –ki bu sonsuza kadar ertelenen bir sonuçtur– başlayabilir.

Stalinizmin Afrika’daki ihanetleri

Stalinizmin işçi sınıfını ulusal burjuvaziye tabi kılmasının Afrika genelinde yıkıcı sonuçları oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında patlak veren devrimci mücadeleler, siyasi inisiyatifi burjuva milliyetçi hareketlere devreden Stalinizm tarafından sistematik olarak rayından çıkarıldılar. Kurtarıcı olarak selamlanan bu güçler, yetkilerini kapitalist egemenliği pekiştirmek, halk hareketlerini şiddetle bastırmak ve bağımsızlık maskesi altında emperyalist egemenliği korumak için kullandılar. Troçki’nin ısrarla vurguladığı gibi, sömürge ve yarı sömürge ülkelerdeki ulusal burjuvazi ilerici bir rol oynamaktan acizdir. Emperyalizme olan ekonomik bağımlılığı ve kitlelerden duyduğu korku nedeniyle, onun işlevi kapitalist egemenliği yıkmak değil, istikrara kavuşturmaktı.

CPM-K’nin “Milli Demokratik Devrim” doktrini, iki aşamalı teorinin yeniden ambalajlanmış bir versiyonudur. WSWS’nin “Kenya’nın Z kuşağı isyanı, grev dalgası ve Sürekli Devrim için mücadele” makalesinde analiz edilen Kenya’nın bağımsızlık mücadelesi ve sonrası, bu stratejinin yıkıcı sonuçlarını göstermektedir.

Troçki, Güney Afrika’da, Güney Afrika Komünist Partisi’nin (SACP) işçi sınıfını Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) tabi kılmasına karşı çıkarak şu uyarıda bulunmuştu: “Bolşevik-Leninistler [Troçkist güçler], yüzeysel ve uzlaşmacı politikalarından dolayı Kongre’nin kendi hedeflerini bile gerçekleştirmekten aciz olduğunu yerli kitlelerin önünde teşhir etmelidir. Bolşevik-Leninistler, Kongre’den ayrı bir şekilde, devrimci sınıf mücadelesinin programını geliştirirler.”

Bu, ileri görüşlü bir uyarıydı. Stalinist SACP, 1955 yılında ANC’nin Özgürlük Bildirgesi’ni hazırladı ve amaçlarını burjuva demokrasisi ve siyah çoğunluk yönetimi kurmakla sınırladı. Ülkenin güçlü finans ve madencilik varlıklarını kamulaştırmak yerine, siyah bir kapitalist sınıf geliştirdi.

Adalet Sarayı duvarına yazılan Özgürlük Bildirgesi, (S Wierda) 1902, Church Square, Pretoria. [Photo by PHParsons / CC BY-SA 3.0]

Bir SACP üyesi olan Nelson Mandela’nın 1956’da söylediği gibi: “Bu ülkenin tarihinde ilk kez, Avrupalı olmayan burjuvazi kendi adına ve kendi hakkı olan fabrikalara sahip olma fırsatına sahip olacak; ticaret ve özel girişim daha önce hiç olmadığı kadar canlanacak ve gelişecektir”. Bugün Güney Afrika, ANC’nin hem Güney Afrika sermayesinin hem de küresel sermayenin çıkarlarını koruduğu, dünyanın en eşitsiz ülkelerinden birisidir.

Angola, Mozambik, Etiyopya ve Somali’de Sovyet destekli ulusal burjuva hareketleri baskıcı tek parti yönetimlerini dayatmış ve “sosyalist inşa” adına işçi hareketlerini bastırmıştır. Sahte “milli demokratik aşama” vaadi, devrimci muhalefetin bastırılmasına ve 1980’lerin sonu ile 1990’larda hızla IMF’nin kemer sıkma önlemlerine yönelen ve bugün de varlıkları devam eden yozlaşmış rejimlerin pekişmesine yol açmıştır.

Stalinist partiler ayrıca, Gana’da Kwame Nkrumah ve Tanzanya’da Julius Nyerere gibi isimler tarafından geliştirilen ve Afrika’nın kurtuluşunun, sınıfsal çıkarlardan bağımsız olarak ve sömürge sınırları temelinde Afrikalı kapitalist devletler ve liderler arasında birlik yoluyla sağlanabileceğini iddia eden Pan-Afrikanizmi de desteklediler. Pan-Afrikanizm, Afrika toplumları içindeki sınıfsal bölünmeleri gizlemeye ve işçi sınıfı ile yerli burjuva kesimler arasındaki ittifakları teşvik etmeye hizmet etti. Pratikte, Afrika birliği ve “bağlantısızlık” bayrağı altında bağımsız işçi sınıfı siyasetini bastırmak için kullanıldı. Pan-Afrikancı liderler emperyalizme karşı retorik bir muhalefet önerirken, ekonomik olarak emperyalist güçlere bağımlı kaldılar ve kıta genelinde işçi sınıfının bastırılmasında işbirliği yaptılar.

Troçkizm ve Afrika işçi sınıfının devrimci potansiyeli

Bugün, küresel kapitalizmin gelişimi Afrika’da güçlü ve giderek birbirine daha fazla bağlanan bir işçi sınıfı yaratmıştır ve bu sınıf uluslararası sosyalizm mücadelesinde belirleyici bir rol oynamaya hazırdır. Kıtanın muazzam dil, kültür ve tarih çeşitliliğine rağmen, tüm Afrika ülkeleri emperyalizme ortak bir bağımlılık içinde kalmaya devam etmektedir. Kabile bölünmeleri ve yapay sömürge sınırları altında temel demokratik, tarımsal ya da ulusal sorunlar çözülmeden kalmıştır.

Kenya’nın bağımsızlığından bu yana geçen altmış yıl içinde Afrika işçi sınıfı önemli ölçüde büyümüştür. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Zambiya ve Güney Afrika’da madencilik; Kenya ve Gana’da endüstriyel mahsul hasadı; Nijerya, Ekvator Ginesi ve Cezayir’de petrol ve gaz sanayisi gelişmiştir ve kıta, küresel üretim ağlarında kritik bir rol oynamaktadır. Kapitalizmin küresel entegrasyonu, işçi sınıfını sınırlar ötesinde daha önce hiç olmadığı kadar birleştirerek dünyanın devrimci dönüşümü için maddi bir temel yaratmıştır.

Acil görev; bu muazzam gücü harekete geçirmek ve işçi sınıfı içinde kök salmış, iktidarı oligarklardan ve emperyalizmin ajanlarından almaya ve toplumu eşitlik ve insani ihtiyaçlar temelinde yeniden örgütlemeye kararlı, gerçek bir sosyalist hareket inşa etmektir. Afrika Birleşik Sosyalist Devletleri’nin bir parçası olarak sosyalist bir Kenya uğruna mücadele, ABD, Avrupa ve diğer emperyalist merkezlerdeki işçilerle birlik kurmak demektir.

Protestocular Mlolongo bölgesindeki işlek Nairobi -Mombasa otoyolunu kapatıyor, Nairobi, Kenya, 2 Temmuz 2024. [AP Photo/Brian Inganga]

Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK), 1953’teki kuruluşundan bu yana, Marksizmin devrimci mirasını ve Troçkizmin uluslararası programını her türlü siyasi oportünizme ve Marksizm karşıtı revizyonizme karşı savunmak için kesintisiz bir mücadele yürütmüştür. DEUK, dünya sosyalist devrimi perspektifini Stalinizme, sosyal demokrasiye ve burjuva milliyetçiliğine toptan bir uyarlanma ve tasfiye lehine terk eden Pablocu revizyonistlere karşı çıkarak kurulmuştur. DEUK, Lev Troçki tarafından 1938’de sosyalist devrimin dünya partisi olarak kurulan Dördüncü Enternasyonal’in sürekliliğini savunmuş ve kendisini, insanlığın krizinin her şeyden önce devrimci önderliğin krizi olduğu ilkesine dayandırmıştır.

DEUK’un tarihsel hakikati, proleter enternasyonalizmini ve devrimci uzlaşmazlığı savunmak için onlarca yıldır verdiği teorik ve siyasi mücadele, WSWS’nin 1998’de yayına başlamasını temelini oluşturmaktadır. WSWS, devrimci bir perspektife dayanan Marksist çözümleme yoluyla, dünyanın dört bir yanındaki işçileri ve gençleri eğitmeyi, siyasi olarak donatmayı ve birleştirmeyi amaçlamaktadır.

DEUK bugün dünya çapında kritik mücadelelere öncülük etmektedir. ABD’de Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), Donald Trump önderliğindeki oligarşinin faşizme yönelmesine karşı ilkeli bir mücadele yürüten tek siyasi hareketken, Demokratik Parti ve onun medyadaki ve sahte sol içindeki savunucuları, Trump’ın faşizan politikalarını küçümsemeye ve hatta normalleştirmeye çalışmaktadır. DEUK, NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşa muhalefet ederek, Avrupa genelinde faşizmin yeniden canlanmasına ve demokratik haklara yönelik saldırılara karşı mücadele etmektedir. Sri Lanka’da SEP, IMF’nin dikte ettiği politikalara karşı 2022 ayaklanması sırasında devrimci bir program öne sürmüştür. Türkiye’de Sosyalist Eşitlik Grubu, gerek Erdoğan’ın sağcı otoriterliği gerekse Kemalist muhalefetin iflas etmiş milliyetçiliği olsun, Türk egemen sınıfının tüm hiziplerinin çürümüş karakterini teşhir etmek için müdahale etmektedir.

DEUK’un şubeleri, dünyanın dört bir yanında, şirket yanlısı sendikalara karşı taban komiteleri inşa etme mücadelesine öncülük ediyor, sendikal aygıtlar ile devletlerin grevleri bastırma ve işçilerin arkasından iş çevirme dolaplarını teşhir ediyor.

Omole’nin açıklamasındaki histerik ton, gücün değil korkunun sesidir. O, CPM-K üyelerini eğitmeye ya da ikna etmeye çalışmıyor; sessizlik talep ediyor. Onun yöntemi açıklama değil gözdağıdır; teori değil iftiradır.

DEUK ve WSWS ise şöyle diyor: Yüzünüzü öğrenmeye dönün! Bu şarlatanın size ne düşünmeniz gerektiğini söylemesine izin vermeyin. WSWS’yi okuyun. Troçki’yi okuyun. Uluslararası sosyalist hareketin siyasi ve tarihsel temellerini inceleyin. Ciddi bir siyasi eğitimle kendi sonuçlarınıza varın. Kendinizi Marksizmin, Ekim Devrimi’nin, Dördüncü Enternasyonal’in enternasyonalist geleneğine dayandırın. Gelecek, uğruna mücadele edilmesi gerektiğini anlayanlara aittir; iftiralar ve yalanlarla değil, perspektif, program ve önderliğin netliğiyle mücadele.

Kenya’nın ve tüm Afrika’nın işçilerine ve gençlerine şu çağrıyı yapıyoruz: Sosyalizm için mücadeleye katılın. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Kenya ve Afrika şubelerini inşa edin. Kaybedecek zamanımız yok.

28 Mart 2025

Dipnot

* Lev Troçki, Sürekli Devrim – Sonuçlar ve Olasılıklar (İstanbul: Yazın Yayıncılık, 2007), s. 186. Çeviren: Ahmet Muhittin.

Loading