Trump yönetimi İran’a yönelik askeri saldırı için ileri düzeyde planlamalar yapıyor

New York Times tarafından Perşembe günü yayınlanan bir makale, Trump yönetimi ve aşırı sağcı İsrail rejiminin İran’ın nükleer tesislerine yönelik askeri bir saldırı için ayrıntılı planlar geliştirdiğini açıkça ortaya koyuyor. Makale ayrıca B-2 bombardıman uçaklarından oluşan bir filo da dahil olmak üzere ABD askeri varlıklarının ortak saldırı planına uygun olarak geçtiğimiz haftalarda bölgeye konuşlandırıldığını doğruluyor.

Gazetenin anlatımına, göre ABD’li ve İsrailli askeri ve siyasi liderler, gizli komando baskınlarından “sığınak delici” mühimmatla bir hafta sürecek bir bombardıman harekatına kadar çeşitli operasyonel planları görüştüler. Bu, Washington’un tüm Ortadoğu’yu milyonlarca insan için yıkıcı sonuçlar doğuracak bölge çapında bir savaşa sürüklemenin eşiğinde olduğuna işaret ediyor.

New York Times’ın Beyaz Saray ve Amerika’nın askeri-güvenlik aygıtıyla yakın bağları olan birkaç yazarının imzasıyla yayınlanan makale, Siyonist rejim ve Washington’un Mayıs ayı gibi erken bir tarihte yapılması planlanan bir saldırıyla İran’ın nükleer kapasitesini yok etme planları üzerinde aylardır yakın istişare halinde çalıştıklarını ortaya koydu.

Başkan Donald Trump, 7 Nisan 2025 Pazartesi günü Washington'da Beyaz Saray'da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile el sıkışırken. [AP Photo/Mark Schiefelbein]

New York Times’a göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu “başlangıçta hava saldırılarını komando baskınlarıyla birleştirecek bir seçenek için bastırdı. Bu plan, İsrail’in geçtiğimiz Eylül ayında Hizbullah için füze yapımında kullanılan bir yeraltı sığınağını imha etmek üzere helikopterle Suriye’ye girerek gerçekleştirdiği operasyonun çok daha iddialı bir versiyonu olacaktı...”

“Komando fikrini rafa kaldırdıktan sonra İsrailli ve Amerikalı yetkililer Mayıs başında başlayıp bir haftadan fazla sürecek kapsamlı bir bombardıman planını tartışmaya başladılar. İsrail’in geçen yıl düzenlediği bir saldırı İran’ın Rus yapımı S-300 hava savunma sistemlerini imha etmişti. Bombardıman harekatının kalan hava savunma sistemlerini vurarak başlaması ve böylece İsrail savaş uçaklarının nükleer tesisleri vurmak için daha temiz bir yola sahip olması gerekecek.”

Haberin yayınlanmasının Amerikalı ve İranlı yetkililer arasında devam eden üst düzey görüşmeleri etkileyecek bir zamanlamaya sahip olduğu açık. Geçen hafta Umman’da başlayan görüşmelerin Pazar günü Roma’da devam etmesi planlanıyor. Trump’ın özel temsilcisi milyarder emlak spekülatörü Steve Witkoff, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile bir araya gelerek İran’ın nükleer programını ve yaptırımların olası hafifletilmesini görüşecek. Washington, Trump’ın 2018 yılında BM destekli İran nükleer anlaşmasından ABD’yi tek taraflı olarak çekmesinden bu yana İran’a acımasız bir ambargo uyguluyor.

Trump İran ile yeni bir anlaşmaya varmak için iki aylık bir süre belirledi ve görüşmelerin başarısız olması halinde ABD’nin İran’a saldıracağını defalarca ilan etti.

New York Times’ın tamamen istihbarat sızıntılarına dayanan Perşembe günkü makalesi bu tehdidin altını çizmek içindi: İran ya Washington’un taleplerine boyun eğecek ya da Amerikan ve İsrail ordularının ortak saldırısıyla karşı karşıya kalacak.

Makale, Trump’ın İsrail’in büyük çaplı askeri operasyon planlarını dizginlemesi ve diplomasiye bir şans vermek için İran’a yönelik bir saldırıdan “vazgeçmesi” şeklinde kurgulanmış olsa da, sunulan bilgiler anlaşmazlıkların çok sınırlı bir taktiksel karaktere sahip olduğunu göstermektedir. Yazının bir yerinde Başkan Yardımcısı Vance’in bir tartışmada “Sayın Trump’ın anlaşma yapmak için eşsiz bir fırsatı olduğunu” savunduğu belirtiliyor. “Yönetimden yetkililere göre Bay Vance, görüşmelerin başarısız olması halinde Bay Trump’ın bir İsrail saldırısını destekleyebileceğini söyledi.”

Gerçek şu ki, Amerikan emperyalizmi, hem Demokratik hem de Cumhuriyetçi başkanlar döneminde, Tahran’daki burjuva-dinci rejimi devirmek ve tamamen Washington’un güdümünde bir kukla hükümeti iktidara getirmek için yıllardır bir rejim değişikliği savaşına hazırlanmaktadır. Biden ve ardından Trump yönetimindeki ABD, İsrail’in Filistinlilere yönelik soykırımına kesintisiz destek verirken, İran’da rejim değişikliğini gerçekleştirmeye yönelik hazırlıklar son 18 ayda çarpıcı bir şekilde yoğunlaştı. Washington, İsrail’in işgal altındaki topraklarda, Lübnan’da, Suriye’de ve ötesinde birçok cephede yürüttüğü saldırıları, Ortadoğu haritasını yeniden çizmeye yönelik daha geniş bir hamlenin kilit bir bileşeni olarak gördü. Bu hamle başta Çin ve Rusya olmak üzere enerji zengini ve stratejik açıdan kritik bu bölgedeki rakiplerine karşı ABD hegemonyasını güvence altına alma amacını taşıyordu.

İran’ın burjuva-dinci rejimi uzun zamandır ABD ve Avrupalı emperyalist güçlerle yakınlaşmak isteyen “ılımlı” ya da “reformcu” bir hizip ile Çin ve Rusya’ya daha yakın durmaya kararlı “sertlik yanlısı” bir hizip arasındaki çatışmalarla çalkalanıyor.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan geçtiğimiz aylarda Washington’la görüşmelerin yenilenmesi için bastırdı ve İran karşıtı savaş şahini olarak bilinen Trump’ın seçilmesinin yaptırımların hafifletilmesi için bir açılım sağlayabileceğini iddia etti. Nihayetinde İran’ın Dini Lideri Ayetullah Hamaney istikşafi görüşmelere onay verdi; ancak Tahran aynı zamanda hem Rusya hem de Çin ile daha yakın ilişkiler arayışını sürdürdü ve nükleer programı konusunda bu ülkelerle ayrı ayrı görüşmeler yaptı.

Çarşamba günü Moskova’yı ziyaret eden Arakçi’nin burada Hamaney’in mektubunu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e ilettiği bildirildi.

Geleneksel sertlik yanlılarının Washington ile görüşmelere zımnen onay vermiş olmaları, İran’ın burjuva-dinci rejiminin karşı karşıya olduğu hem bölgesel hem de iç krizleri yansıtmaktadır. İsrail’in Ekim 2023’te ABD desteğiyle Filistinlilere karşı soykırım başlatmasından bu yana, İran’ın bölgedeki kilit müttefikleri -Gazze’deki Hamas, Lübnan’daki Hizbullah, Yemen’deki Husiler ve Suriye’deki Esad- ya ciddi şekilde zayıfladı ya da devrildi. İsrail’in Temmuz 2024’te Tahran’da onur konuğu olarak bulunduğu sırada Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’yi öldürmesi ve Siyonist rejimin Ekim ayı sonunda İran’daki kilit askeri hedeflere füze saldırısı düzenlemesinin ardından İran’ın kendi topraklarını savunma kabiliyeti de ciddi şekilde sorgulanır hale geldi.

Rejim içeride toplumsal bir barut fıçısının üzerinde oturuyor ve toplumsal gerilimler Batı yaptırımlarının yıkıcı etkisiyle daha da artmış durumda. Ocak ayında “reform” yanlısı bir günlük gazetede yer alan bir haberde, nüfusun yüzde 50’sinin aylık 450 dolarlık yoksulluk sınırının altında yaşadığı ve İran para birimi riyalin Eylül 2024 ile Ocak 2025 arasında yaklaşık yüzde 30 değer kaybederek tüketici fiyatlarını daha da yükselttiği belirtildi.

Bu faktörler hiçbir şekilde ikili görüşmelerin başarısız olma ihtimalini ortadan kaldırmıyor. Nitekim New York Times’ın makalesinde de açıkça belirtildiği üzere, Trump ve danışmanları askeri harekâtı göz ardı etmek bir yana, bunu şimdilik askıya almaya karar vermiş durumdalar. Faşist zihniyetli Başkan’ın kendisi de defalarca İran’ı “yok etmekle” tehdit etti. ABD’de artan sosyal ve siyasi kriz ve Trump’ın diktatörlüğe doğru ilerleyişine karşı yükselen halk muhalefeti göz önüne alındığında, toplumsal gerilimleri başka yöne çekmek için İran’la savaşa ani ve son çare olarak bir yöneliş gerçek bir olasılıktır.

Yıkıcı bir askeri saldırı ihtimali -New York Times’ın makalesinde dile getirildiği üzere- İran rejimi içinde Batı’ya karşı daha sert bir tutum takınılmasını isteyen güçleri olduğu kadar, yakınlaşmayı savunan güçleri de güçlendirebilir. Rejim, Trump’ın İran’ın sivil nükleer programına 2015’te imzalanan bir önceki nükleer anlaşmada yer alandan daha sıkı kısıtlamalar getirilmesi taleplerine boyun eğse de askeri saldırı tehdidi devam edecektir. Dahası, Trump yönetimi herhangi bir anlaşmanın İran’ın balistik füze programına da sınırlamalar getirmesi gerektiğinin sinyalini verdi ki bu Tahran’ın bir ABD saldırısına karşı en önemli caydırıcı gücü.

Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak da bilinen 2015 İran nükleer anlaşması İran, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi (ABD, Britanya, Çin, Fransa ve Rusya) ve Almanya arasında kabul edildi. Anlaşmayı uygulayan BMGK kararı, Tahran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) tarafından anlaşmaya “uymadığı” tespit edilirse veya Ekim 2025’e kadar yeni bir anlaşmaya varılmazsa, İran’a yönelik BM yaptırımlarının “geri getirilmesine” izin veriyor. ABD/NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı devam eden savaşı ve Trump’ın Çin ile ticaret savaşı göz önüne alındığında, Pekin ve Moskova’nın Batılı güçlerin emriyle İran’a yönelik BM yaptırımlarının yeniden uygulanmasına rıza göstermesi pek olası görünmüyor.

Son yıllarda Çin, İran’ın petrol ihracatı için en önemli müşterisi olarak ortaya çıktı; bunun nedeni kısmen Pekin’in ABD yaptırımlarından kaçınmak için ticareti yuan üzerinden organize edebilmesiydi. Ekonomik işbirliği 25 yıllık bir ortaklık anlaşmasıyla resmileşti ve Çin’in sürekli ucuz petrol tedariki karşılığında İran’a 400 milyar dolar yatırım yapmayı taahhüt ettiği bildirildi. Tahran’ın Moskova ile ilişkileri de İran’ın Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı için insansız hava araçları sağlaması ve karşılığında Rus savunma teçhizatı alması ile derinleşti. Ocak ayında iki ülke arasında bir askeri ortaklık anlaşması duyuruldu. Sonuç olarak hem Pekin hem de Moskova, ABD’nin İran’ın nükleer programına yönelik doğrudan bir saldırısını kaçınılmaz olarak bölgedeki ekonomik ve jeopolitik çıkarlarına yönelik bir saldırı olarak görecektir; üstelik bir tarafta Rusya ve Çin, diğer tarafta ABD arasında Ukrayna ve Doğu Avrupa’da, Hint-Pasifik’te ve ekonomik alanda yaşanan sert çatışmalar göz önüne alındığında bu durum hızla topyekûn bir savaşa dönüşebilir.

İran’ın nükleer programına ilişkin görüşmeler bağlamında “E3” olarak adlandırılan Avrupalı emperyalistler (Fransa Almanya, İtalya) için, BM yaptırımlarını yeniden uygulama tehdidi, Trump tarafından neredeyse tamamen dışlandıkları mevcut görüşmeleri etkilemek için sahip oldukları birkaç diplomatik araçtan biri olmaya devam ediyor. Mart ayında, IAEA’nın son üç aylık denetim raporunun İran’ın nükleer silah yapmak için gereken yüzde 90’ın hemen altında, yüzde 60 saflık seviyesine kadar zenginleştirdiği uranyum miktarında bir artış olduğunu ortaya koymasının ardından E3 ülkeleri ABD ile birlikte İran’ı kınayan ortak bir açıklama yayınladı.

Avrupalı emperyalist güçler İran’ın bölgesel etkisini azaltma ve nükleer programını kısıtlama ihtiyacı konusunda Washington’la temel bir mutabakat içinde olsalar da, Trump’ın Ukrayna’daki savaşta müzakere edilmiş bir çözüm temelinde Putin rejimiyle uzlaşma arayışı ve Avrupalı güçlere yönelik gümrük vergileri nedeniyle son aylarda transatlantik müttefikler arasında açılan çatlak, İran’la yeni bir anlaşmaya varma konusunda aynı hedefin peşinde olmadıklarının altını çiziyor. Amerikalı ve Avrupalı emperyalistler, müzakereler ya da Washington’un İsrail’in desteğiyle tek taraflı bir askeri saldırısı nedeniyle kendilerini bir çatışma içinde bulabilirler.

ABD ve İran arasında yeni bir anlaşma olması durumunda bile bölgesel bir savaş tehdidi ciddiyetini koruyacaktır. Tahran’ın Amerikan emperyalist taleplerine teslim olması, bir tarafta Washington, diğer tarafta Çin ve Rusya arasındaki çatışmaları tırmandıracak ve bunların daha doğrudan bir şekilde savaşa dönüşmesine yol açacaktır. Dahası, böyle bir anlaşma, burjuva-dinci rejimin 1979 Devrimi’nin ardından işçi sınıfına verilen ekonomik ve sosyal tavizlerden geriye kalanları da ortadan kaldırarak İran ekonomisini Amerikan sermayesinin acımasız sömürüsüne açmasına dayanacaktır. Bu süreç, rejimin çöküşünü tehdit ederek ülkede zaten keskin olan toplumsal gerilimleri daha da şiddetlendirecektir.

İranlı kitleler için Ortadoğu’da yaklaşan savaş tehlikesinden ve birbiriyle rekabet halindeki emperyalist ve büyük güç çıkarlarının yarattığı derinleşen toplumsal felaketten çıkmanın tek ilerici yolu sosyalizm mücadelesinden geçmektedir. İran’daki işçiler, küresel bir savaş karşıtı hareket inşa etmek için mücadelelerini, ulusal ve etnik kökenlerine bakılmaksızın Ortadoğu’daki işçi sınıfının mücadelesiyle ve emperyalist merkezlerdeki işçilerle birleştirmelidir. Bu hareket, işçilerin iktidarı için mücadelede sosyalist ve enternasyonalist bir programı hem Amerikan ve Avrupa emperyalizminin saldırgan dürtüsüne hem de burjuva-dinci rejimin iflas etmiş İslamcılığına ve milliyetçiliğine karşı koymalıdır.

Loading